gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

30 Ekim 2009 Cuma

Taraf Asker Düşmanı mı?

Günlerdir, aylardır belki de yıllardır daha doğrusu Taraf’ ın yayın hayatına başladığı günlerden beri herkesin aklındaki soru buydu. Taraf Asker Düşmanı mı?

Yaptığı haberlerle çıktığı günden beri TSK ‘ nın içinde dönen olayları gün ışığına çıkararak dikkat çeken Taraf, bir takım kişiler tarafından Asker Düşmanı, T.C’ yi yıpratan gazete gibi ağır eleştirilere maruz kaldı. Peki gerçekten Taraf’ ın amacı bu muydu?

Bu sorunu özellikle şu günlerde İrtica ile Eylem Planı’ nın doğruluğunun ortaya çıkmasından dolayı açığa kavuşmasına katkıda bulunmak amacıyla değinmek istedim. Misal vererek başladık devam edelim.

Taraf ilk olarak Nokta Dergisi’ nin ortaya çıkardığı Darbe Günlükleri’ nin peşine düştü ve bu olayın aydınlatılmasını istedi. Taraf’ a ilk eleştiriler bu olayla başladı. Olayın ardından belki de asrın davası olarak nitelendirilen Ergenekon davasının temelini attılar. Suçlamalar bir süre kesilse de bir süre sonra tekrar alevlendi. Daha sonra Taraf dört erin şehit olmasını konu aldı. Ama eleştirilerin dozu artarak devam etti. Genelkurmay’ dan gelen açıklama ve yapılan davranış olayın doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi ama eleştirilere engel olamadı. Son olarak İrtica ile Eylem Planı ortaya çıktı. Bu sefer ki eleştiriler hakikaten yüz kızartıcıydı. Hatta Genelkurmay Başkanı’ nın bile bulunan belge hakkında kağıt parçası demesi bu sefer Taraf’ a Asker Düşmanı damgasını dövme olarak vücuduna yemesine sebep oldu. Fakat daha önce olduğu bu olayda doğru çıktı. Sanırım son günlerdeki olayları duymayan yoktur.

Şimdi soruyorum size Taraf gerçekten de Asker Düşmanı mı? Taraf, TSK bünyesindeki oyunları ortaya çıkardığı için asker düşmanımı oldu. Orduyu mu yıprattı şimdi? Hiç sanmıyorum aksine ordu içindeki pürüzleri ortaya çıkararak orduya yardım etti. Lakin halen Asker Düşmanı damgasını vücudunda taşımaya devam ediyor.

Misallerimize devam edelim. Malum eğitim hayatıma halen devam ediyorum ve de összede olan durumumu korumaktayım. Bu hususta çeşitli eğitim kurumlarında olduğu üzere kendi okulumda da bazı dersler öğrencilerin test çözmesi için ayrılıyor ve öğrencilere istediği konuda test çözmeleri için ortam hazırlanıyor. Bu derslerinde birinde sevgili arkadaşım Fevzi, Alparslan ile birlikte artık test çözmekten bunalmış olacaklarından dolayı ya da sabahın sekizi olmasından dolayı test çözmek yerine bayi den aldıkları gazetelerini okumak istediler. Gayet güzel çantalarından Taraf’ ı çıkardılar ve beraber okumaya başladılar. Bir süre sonra dersin hocasının dışarıyı izlemek yerine öğrencileri izleyesi tuttu. Öğrencileri incelemeye başladı. Daha sonra gözüne gazete okuyanlar takıldı. Başta sesini çıkarmadı. Ardından öğrencilere hangi gazeteyi okuduklarını sordu. Bizimkiler de hayliyle Taraf’ ı okuduklarını söyleyince. Hocadan gelen tepki hakikaten şaşırtıcıydı: ‘’ Ooo! Demek siz de asker düşmansınız öyle mi? ‘’ Bırakın arkadaşların düştüğü durumu yerimde ben bile duramadım.

Nasıl? Ne alakaydı? Taraf’ ı asker düşmanı yaptınız yetmedi şimdi birde okuyanlarımı asker düşmanı yapıyorsunuz? Hadi onu da bırakın bir bireyin düşüncelerine saygımız vardır ama bazı sınırlar dışında. Yani bir devlet memurunun devlet kurumunda, bir öğretmenin sınıfta böyle sözlerde bulunması ne derece doğrudur. Hocanın bu şaşırtıcı sözünden sonra ‘’ Okumayın o gazeteyi asker düşmanı o. Başka gazete okuyun ülkeyi yıpratıyor o gazete’’ demesi ne derece doğrudur. Bana biri bunu açıklasın. Benim aklım hayalim almıyor. Bir öğretmenin sınıfta böyle propaganda yapmasını benim aklımın sınırları almıyor. Üstelik düşünce yapısı bakımından yönlendirilmeye mehilli olan lise öğrencileri karşısında bu tür sözlerin sarf edilmesini anlamıyorum. Ki bunu bir tarih hocası söylüyor ise bu durum hakikaten vahim boyuttadır. Tarih hocası da bunu çok iyi bilecektir ki tarih te bazı iddialar belgesi olmadığından gerçek bile sayılmaz. Taraf’ a atılan her iddia belli süreler zarfında asılsız olmasına Taraf’ ın asker düşmanı felan olmadığı ortaya çıkmasına rağmen bir eğitimcinin daha doğrusu eğitimci demeye dilimin bile varmamasına rağmen böyle sözler sarf etmesini görmezden gelemeyiz. Taraf asker düşmanı felan değil bunu artık nasıl anlarsanız anlayın. Ama orta da bir gerçek vardır. Dimi sayın tarih hocası….

30.10.2009

6 Ekim 2009 Salı

Genç Düşünce üzerine

Size televizyon başında geçirdiğim nadir zamanlarda seyrettiğim bir programdan bahsetmek istiyorum. Nadir diyorum çünkü hakikaten şu sınav sistemleri yüzünden bırakın başımı kaldırmayı başımı bile kaşıyamıyorum. Yine de yetterrrrr! diye serzenişte bulunduğumda beynimi boşaltmak için başvurduğum bir programdan bahsedeceğim sizden.

Sayın Prof.Dr. Mehmet HABERAL’ ın inanılmaz bir başarısı olan bir kuruluştan başlayayım ilk olarak. Tabi ki Başkent Üniversitesi’ n den. Başkent Üniversitesi deyim yerindeyse Haberal sayesinde hayat buldu. Bu arada da Haberal tutuklanalı 176 gün olmuş.

Haberal hakkındaki övgülere başlarsam asıl konuya giremeyeceğim umarım başka bir yazıya.

Şimdi ise yine Haberal’ ın bir başarısından bahsedeceğim. Haberal’ ın medyaya verdiği öneme. Kendimi bildim bileli daha doğrusu kendimi Atatürk’ ün Hitabesin’ de bahsettiği Türk Genci olarak görmemden beri Bütün Dünya dergisi var. Oldukça da zevkle okuduğum dergiler arasındadır. Yaklaşık bir seneye yakın süredir yayın hayatında olan Ntv Tarih dergisini andıran bir tarih anlayışı da beni dergiye çeken hususlardan olmuştur. Ama şunu da belirtelim Bütün Dünya, Ntv Tarih’ ten daha önce yayın hayatına başlamıştır. Bütün Dünya, hakikaten bir başarıdır. Türkiye’ nin çeşitli yerlerinde yaşamış çeşitli yerlerini görmüş olan biri olarak Bütün Dünya’ yı çoğu kitapçılarda gördüm bu hakikaten bir başarıdır. Bir evrensel kentin yayının her yerde bulunup okunması ayakta alkışlanacak türdendir. Darısı diğerlerinin başına.

Şimdi gelelim diğer bir başarıya. Haberal, Kanal B ‘ yi kurduğunda bir çok kişi normal bir evrensel kent televizyonu gibi karşılamıştı. Lakin şu anda Kanal B, büyük medya kuruluşlarına kafa tutar olmuştur. Normal bir evrensel kent televizyonu yerel yayın yaparken Kanal B birçok kişiye yayın yapma başarısına sahip olmuştur. Bu konu da tıpkı diğerleri gibi ayakta alkışlanılacak türdendir. Yine darısı diğerlerinin başına diyorum.

Asıl konumuza dönecek olursam. Yukarda bahsettiğim programdan. Ne zaman önceydi hatırlamıyorum. Kafamı toplamak için salona gidip uyduyu açıyorum. Uydu kelimesine vurguda bulunmak isterim. Kanalları geziyorum. O kadar gereksiz şeyler mevcut ki. Tam kapacaktım. Kanal B de ki Genç Düşünce programı dikkatimi çekti. Oldukça da beğendim. Tam Atatürk’ ün Hitabesin’ de bahsettiği gençliğe yönelik bir program olduğu kanısına vardığımda ise programı sürekli takip etmeye başladım. Mümkün oldukça insanlarla yaptığım konuşmalarda bu programı över oldum. Programın misyonu ve vizyonu benim için tam idealdi ama sırf ben sen o ile iş bitmiyor ki. Bunu arkadaşlarımla yaptığım konuşmalar sayesinde fark ettim.

Genç düşünce, düşünen gençliği kendine çekiyor. Bu işi de çok iyi yapıyor fakat günümüz gençliği düşünmeye bile üşeniyor popülarite peşinde koşuyor. Bu husus ise onların suçu değil bazı büyüklerimizin suçu. İşte Genç Düşünce bunu engellemeye çalışıyor. Düşünen bir gençlik oluşturmaya çalışıyor. Bu konuda onları kutlamak lazım. Ama….. Her amadan sonrası önemlidir derler.

Arkadaşlarımla konuşurken Genç Düşünce’ yi nasıl gençler arasında izlenen bir program yapabiliriz konuşmalarımızda bazı hususlara vardık. Bunlardan bazıları ise şunlar;
Program daha çok evrensel kent düzeyindeki gençler ve daha yaşça büyükler üzerinde duruyor halbuki lisedeki gençlerimizde de cevherler mevcut. Programın teknolojik olarak biraz daha yükseltilmesi taraftarıyız. Video gibi çeşitli teknolojik gereçleri kullanarak programın çeşitli bölümlerini gençler arasında dolaşmasını sağlamak. Bunu Kanal B’ nin sitesinde rastladım ama daha da geliştirilmeli. Kaçımız Kanal B’ nin internet sayfasını takip ediyoruz ki. Bir husus daha var bu konuda oldukça tartıştık ama maalesef gerekli olduğu kanısına vardık. Programa, programın misyonu ve vizyonu bozmayacak şekilde popüler konuklar çıkarmak. Bu sayede popülariteyi takip eden gençleri de bu programı seyrettirmek. Çağa ayak uydurmak zorundayız. Nasıl Ntv Spor diye bir kanal kuruldu ve bu kanal ülkemizin bir numaralı popülaritesi olan futbolu işlemesine rağmen yine de popüler konuklar sayesinde izleyici kitlesini arttırmaya çalışıyor. Bir futbol kanalı bile popülariteyi kullanmaya çalışıyor ise gençleri kendine hedef alan bir programın popülariteyi kullanması farz olmuştur artık.

06.10.2009

Elif Şafak ve Türk Edebiyatı

Sincan İstasyonu Aylık Edebiyat Dergisi’ nden
Eylül (2009) Sayısı
Yaz aylarına girildi. Herkes deyim yerindeyse sahillere akın etti. Bu akınlar konusunda dikkatimi çeken hususta ekonomik krizin olmasına rağmen insanların ellerindeki kitaplar oldu. Belki çoğu yazarımıza veya kitapçılara sorduğumuzda satışların sıkıntısından yakınırlar lakin bazı yazarlar hariç. İnsanların ellerinde gördüğüm kitap ise genellikle Elif Şafak' ın son kitabı Aşk oldu.
Strasbourg doğumlu Elif Şafak ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi, yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde, doktorasını ise siyaset bilimi alanında tamamladı. İlk öykü kitabı Kem Gözlere Anadolu’yu 1994’te yayımladı. İlk romanı Pinhan’la 1998 Mevlana Büyük Ödülü’nü aldı. Bunu Şehrin Aynaları ile Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü’nü kazandığı Mahrem izledi (2000). Ardından her ikisi de çok satan ve geniş bir okur kesimine ulaşan Bit Palas (2002) ve İngilizce kaleme aldığı Araf (2004) yayımlandı. Med-Cezir’de (2005) kadınlık, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat konulu yazılarını topladı. 2006’da senenin en çok okunan kitabı olan Baba ve Piç yayımlandı. Ardından aylarca satış listelerinden inmeyen ilk otobiyografik kitabı Siyah Süt’ü (2007) yazdı.
Düzenli olarak Habertürk gazetesinde yazan, makaleleri yabancı gazete ve dergilerde çıkan ve yirmiden fazla dile çevrilen Elif Şafak’ın romanları dünyanın en önemli yayınevlerinden Farrar, Straus and Giroux, Viking ve Penguin tarafından yayımlanmakta.
Son romanı Aşk, Ocak 2010´da Amerika´da Viking tarafından The Forty Rules of Love ismiyle yayımlanacaktır.
Elif Hanım' ın kendi internet sayfasından yaptığıdım bu alıntı da tıpkı kitabını elime alıp da ilk sayfasını çevirdiğimde ki şaşkınlığımı yaşadım. Bilmiyorum siz de fark ettiniz mi ama bilmiyorum özgeçmişinin sonunda son romanının Amerika' da yayınla cağından bahsediyor. Bunda ne var, diyebilirsiniz. Fakat kitabı elinize alıp da ilk sayfasını çevirdiğinizde anlıyorsunuz ki bu kitap da Elif Hanım' ın diğer bir kaç romanı gibi başka dillerde yazılmış. İngilizce, Almanca veya herhangi bir başka yabancı dil fark etmez sonuçta gavurca diye tabir edilen bir dilde yazılmış. Başka bir deyişle Türkçe olmayan bir dilde.
Fakat kitabın üzerinde '' Türk Edebiyatı'' yazıyor. İşte bu husus benim dikkatimi çekiyor. Nasıl oluyor da kitabın asıl yazılmış olan başka bir dili var ama Türkçe' ye çevrilince Türk Edebiyatı oluyor. Bize öğretilen bir eserin bizden yanı Türklere özgü edebiyattan olması için öncellikle Türkçe yazılması gerekiyor. Ama Elif Şafak ' da öyle olmamış. Kitap yok satıyor fakat kimse de çıkıp demiyor bu kitap çeviri kardeşim niye orada Türk Edebiyatı yazıyor demiyor. Bu kadar da mı duyarsızız? Dünyaca ünlü olmaya aday bir yazarımız var ama çoğu kitabını ilk önce başka bir dilde yazıyor sonra Türkçe' ye çeviriyor ve buna da sessiz kalıyoruz. Aferin bize...