gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

26 Aralık 2009 Cumartesi

30.yılında 12 eylül ve 12 eylül müzesi hazırlıkları

Sevgili yazarlarımızdan İsmail Cem Özkan tarafından bana bir elektronik posta ulaştı. 78liler derneği ile ortak bir çalışma yürüterek 30. yılında 12 eylül müzesi açma girişimlerinde bulunuyorlarmış. Aslında çok geç kalınmış bir uygulama fakat şartların olgunlaşma süreci anca olmuş ki böyle bir girişime şimdi giriliyor.

Aslında 30. yılında 12 eylül müzesi kurulması bir yana 12 eylül darbecileri yargılanmalı. Artık bir hülya olsa da bu olmalı. Maalesef şöyle bir durumda da var eğer 12 eylül darbecileri 2010 yılında yargılanmazsa bir daha yargılanamayacaklar. Çünkü hukuki şartlar göz önünde bulundurulduğunda zaman aşımı denen şey devreye giriyor ve bundan sonra darbecilerin yaptığı darbe yanlarına kar kalacak.

Babamın( Sacit Kayasu ) açmış olduğu dava sayesinde zaman aşımı 2010’ a uzadı. Eğer darbeciler 2010 ‘ da da yargılanamazsa….. Düşünmek bile istemiyorum. İleri de çocuğum bana ‘’ baba darbecileri niye yargılamadınız?’’ dediğinde ona ne cevap vereceğim. Niye o kadar insanın katledilmesine sessiz kaldınız dediğinde ne diyeceğim? Birileri bana bunların cevaplarını versin.

Yeni yıla hazırlandığımız şu günler de önümüzdeki yılı daha huzurlu, mutlu, geçirmemiz dilekleri yükselirken niçin bu davranışlar sadece söz de kalıyor? Tabi ki herkes yeni yılının huzurlu ve mutlu olmasını ister ama bu davranışlar sadece söz de değil fiilde de olması lazım. Eğer 2010 ve diğer yıllarda huzur istiyor isek bunu şimdiden düşünerek bir fiile dönüştürmeliyiz. Şimdi ye kadar 12 eylül konusunda neredeyse her gün acı ve ıstırap çektik ama yapacağımız bir davranış ile hem önümüzde ki yılı hem de daha nice yılları huzur içerisinde geçireceğiz.

12 eylül müzesi açılması çok önemli bir davranış. Şimdiye kadar bunu yapabilen çıkmadı ama asıl önemli olan darbecileri yargılamaktır. Bunu yaptığımız zaman 12 eylül müzesini açtığımız da ileride çocuklarımızı o müzeye götürürken ‘’ bak biz bu düşünceyi yıktık. Ülkemize sizler için daha temiz bir ülke, daha temiz bir demokrasi bıraktık’’ demeyi kim istemez ki.

Biliyor musunuz babam hala göreve dönmedi? Darbeciler yargılanmalı, dedi meslekten ihraç edildi. Aihm’ e başvurdu. Kazandı! Kararda mesleğe geri döndürülmelidir, dendi karar kasım 2008 de çıktı. Biz şimdi aralık 2009 dayız. Babam hala görev de değil. Oturmuşuz bir de hevesleniyoruz. Darbeciler yargılanacak, 12 eylül müzesi açılacak, çocuklarımızı götüreceğiz diye seviniyoruz.

Ama şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Bazı medya kuruluşları, darbecilerin ne karar alçakça davranışlarda bulunduğu üzerinde duracağına, 12 eylül müzesi üzerinde duracağına, darbecilerin yargılanması üzerinde duracağına oturmuş ‘’ evren paşa villasını satamadı!’’ diye haber yapıyorlar.

Biz yine de umudumuzu yitirmeyelim. Unutmayalım ki bu ülke bir umut sayesinde kuruldu.

26,12,2009

25 Aralık 2009 Cuma

Kayasu, Bugün gazetesi'nde

Baş yazarımız Tolga Kayasu, Bugün Gazetesi tarafından yayın hayatına başlayan Genç Kalem adlı gazetede yazısı yayınlanmıştır. Her cuma yayınlanan gazetenin ikinci sayısında '' look at the tabela'' başlıklı yazısını bulabilirsiniz.

İlgilenenlere duyrulur
gencmanifesto

23 Aralık 2009 Çarşamba

Hsyk Anayasa’ ya karşı suç işliyor

Günlerdir suskun bir şekilde bekliyorum. Şu aralar yargı da dinlenme konuşulurken hiç birinin akıllarına gelecek mi diye? Nitekim de gelmedi.

Peki neydi bu kimsenin değinmediği ve benim günlerdir birilerinin değinmesi için beklediğim şey?

Kanun maddelerinden alıntılarla başlayayım.

T.C Anayasası
D. Milletlerarası anlaşmaları uygun bulma
MADDE 90. – Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.
Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu anlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.
Milletlerarası bir anlaşmaya dayanan uygulama anlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî anlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren anlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.
Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü anlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.
Şimdi bu maddeye göre anlaşılıyor ki usullüne göre yürürlüğü konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Gayet açık.
Şimdi bir de ‘’ usulüne göre ‘’ olan bir kurumu irdeleyeyim.
1949 yılında kuruluşuyla birlikte ülkemizin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin (AK) ana amacı, kişi özgürlüğü, siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğüne bağlı olarak bu amacı paylaşan üyeler arasında, hukuki bütünleşmeyi sağlamaktır.
Konsey birçok sözleşme ve tavsiye kararı kabul etmiştir. Bu sözleşmelerden en önemlisi İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme ya da daha çok bilinen ismiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir (AİHS). AİHS, 4 Kasım 1950 tarihinde aralarında Türkiye'nin de bulunduğu on beş ülke tarafından Roma'da imzalanmıştır. Sözleşme 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından 18.05.1954 tarihinde onaylanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerde insan hakları ve temel özgürlükleri güvence altına alan uluslararası bir antlaşmadır.
Sözleşme ile güvence altına alınan hakların uygulanmasını denetleyecek iki ayrı bağımsız organ kurulmuştur: Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (1954) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (1959).
Konseye üye ülke sayısındaki artışa paralel olarak, AİHS denetim mekanizmasının günün koşullarına uygun duruma getirilmesi amacıyla 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe giren Ek-11 numaralı protokol ile yarı zamanlı olarak çalışan Mahkeme ve Komisyonun yerine Avrupa Konseyi'nin bir organı olarak tek ve tam zamanlı çalışan yeni bir Mahkeme Strazburg'da kurulmuştur.
Toparlarsak ortada usulüne göre bir anlaşma var ve anayasaya göre bu anlaşma kanun yükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Biraz daha halkın anlayabileceği düzeye indirgersem 4 kasım 1950 de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin getirdikleri kanun yükmündedir ve değiştirilemez. Ayrıca bu sözleşmenin getirdiği organlardan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları kanun yükmündedir ve değiştirilemez. Gayet açık.
Şimdi tüm bunları göz önünde bulundurursak. T.C Anayasa’ sına bağlı olan HSYK yı inceleyelim.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 159. maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görev ve yetkileri belirtilmiştir.
Burada da gayet açık. Ne diyor? HSYK bir anayasa’ nın verdiği hükümle kurulmuş bir organdır ve anayasanın yükümlerine uymak zorundadır. Genel olarak olaya bakarsak HSYK anayasaya bağlı olduğundan anayasanın 90. maddesini de kabul etmek zorunda ayrıca bu kanunun belirttiği yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmelerinin gereğini yapmak zorunda. En son olarak HSYK kanunlarla da kanıtlarımıza bakılarak anayasanın 90. maddesi gereğince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin organını olan AİHM kararlarına uymak zorunda.
Şimdi kanun maddeleri ortada. Sizi 1 sene öncesine götürmek istiyorum.
13 kasım 2008
STRASBURG , AİHM
2. Daire Yargıçlar:Françoise Tulkens (Başkan), Ireneu Cabral Barreto, Vladimiro Zagrebelsky, Danutė Jociene, Dragoljub Popovic, András Sajo,Işıl Karakaş, Yazı İşleri Md.: Françoise Elens-Passos
Karar Sıra no: 10308
Dava Adı: KAYASU (No. 1)
Karar Tarihi: 13.11.2008
Davalı Devlet: TÜRKİYE
Başvuru no: 64119/00
Karar Özü:
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ--askeri kuvvetleri tahkir ve teyzif--hukuken öngörülebilirlik--yargı organının otorite ve tarafsızlığını koruma amacı--başkalarının haklarını koruma amacı--demokratik toplumda gereklilik--savcı olan başvurucuya askeri darbe yapan generaller aleyhine vatandaş sıfatıyla suç duyurusunda bulunduğu dilekçesi nedeniyle kınama cezası verilmesi ve savcı sıfatıyla darbenin başkanı eski Genelkurmay başkanı aleyhine iddianame düzenlemesi ve bu iddianameyi basına iletmesi nedeniyle eski TCK 159. maddesi gereğince cezalandırılmasına ve Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından meslekten ihracına karar verilmesi--Md 10: ihlaline
ETKİLİ BİR HUKUK YOLUNA BAŞVURMA HAKKI--mahkemeye başvurma hakkı bakımından etkili hukuk yolu--Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulunun disiplin cezası veren Kurul üyerinin itirazları inceleme kurulunda da yer almaları--Md 13 > Md 10: ihlaline
ADİL KARŞILIK--maddi ve manevi zararlar için 40,000 ile ücretler ve masraflar için 1,000 Euro--Md 41: ödenmesine
Yine bunu da yorumlarsak bu karara göre Sacit Kayasu sonuna kadar haklıdır. Darbeciler yargılanabilir. Sacit Kayasu’ ya elinden alındığı mesleği geri verilmesi ve maddi paranın verilmesi. Gayet açık ve net.
Tarihe bakıyorum.
23,12,2009
Sacit Kayasu görev de değil. Yukarda kanun maddeleriyle açıkladım. HSYK, AİHM kararlarına uymak zorunda ama Kayasu niye görevde değil? Ey HSYK!! İki üç kişi dinlendi diye ayaklara kalkan HSYK, bu suçunu görmezden mi geleceğiz. Anayasal suç işliyorsun besbelli bunu görmezden geleceğimizi mi sandın? AİHM, kararlarını uygulamakla zorunlusun bu senin bağlı olduğun ülkenin anayasasında açıkça belirtilmiş. Sen bağlı olduğun kuruma nasıl karşı çıkarsın? Kanunlara nasıl karşı gelirsin? Bir sene geçti bir sene…. İki üç kişi dinlendi diye sokaklara dökülen barolar nerdesiniz? Bu mu yargı bağımsızlığı? Yargıyı ayakta tutan hakim ve savcılardır. Onların bağlı olduğu kurum anayasaya aykırı davranış sergiliyor. İki üç kişi dinlendi hemen sokaklara döküldünüz de bir senedir işlenen bu suça niçin sessiz kalıyorsunuz? Sorarım size.
Aa doğru bu konuları İstanbul Barosu çok daha iyi bilir ama… Sacit Kayasu, İstanbul Barosu’ na da başvurmuştu. Sonuç ret. Demek ki İstanbul Barosu da suç işliyor. Çünkü ortada açıkça yasalar var. Ama siz işinize geleni yasa kabul ediyorsanız orasını bilmem. Sokaklara üç beş kişi dinlendi diye yargı bağımsızlığı gitti, diyenlere soruyorum: Neredesiniz? Anayasa’ ya karşı suç işleniyor. 23,12,2009

18 Aralık 2009 Cuma

Kayasu, KKTC Medya' da

Sitemizin baş yazarı Tolga Kayasu, Kalkan Haber' den sonra KKTC Medya' da da yazarlığa başlamıştır.

İlgilenenlere duyrulur
gencmanifesto

http://www.kktcmedya.com/

17 Aralık 2009 Perşembe

Kendi içinde çelişen sistem

Geçenler de oturmuş ÖSS sorularını çözüyordum. Tabi ki de çıkmış olanlarını birileri bana tıpkı Polis Meslek Okulu sınavındaki gibi soruları vermedi ki bende de tıpkı diğer vatandaşlardaki gibi eski çıkmış sorular mevcut.

Neyse, Türkçe bölümündeki paragraf sorularını çözerken çok ilginç bir soruyla karşılaştım.

1998/ÖSS

Çocuğa yalnızca bilgi yükleme eğitimin amacı değildir. Gereğinden fazla bilgi yüklenmesi, çocuğun ancak belleğini geliştirir. Fazla bilgi, çocuğu yaşama hazırlamadığı gibi, onun bireysel özgürlüklerini de engelleyebilir. Çünkü çocuk öğrendiklerini uygulamak için gerekli deneyimden yoksun kalır; bu yüzden aklını kullanamaz, özgür düşünemez, özgür davranamaz. Yeni durumlar karşısında çözüm üretemez. Böyle olunca da kendine, her zaman bağlı kalacağı bir iskele, bir dayanak arar.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bilgili kişiler bellekleri güçlü olanlardır.

B) Çok bilgili insanlar, olaylara ve durumlara yönelik düşünceler üretemezler.

C) Eğitim, düşünebilme ve düşündüğünü uygulayabilme yetisi kazandırmalıdır.(cevap)

D) Kişilerin yaşama uyum sağlaması özgür düşünmelerine bağlıdır.

E) Özgürce davranabilen kişiler, sorunlara ustalıkla çözüm bulurlar.

Bu soruyu okuduktan sonra şunu düşündüm. Ya bu adamlar bizle dalga geçiyor ya da kafayı sıyırdılar.

Akıl var, ziyan var. ÖSS için bir sene de dört senelik bilgi veriyorsunuz aşırı yükleme yapıyorsunuz. Sonra da ‘’ Fazla bilgi, çocuğu yaşama hazırlamadığı gibi, bireysel özgürlüklerini de engelleyebilir.’’ Diyorsunuz. Madem biliyorsunuz o zaman neden uygulamıyorsunuz? Bir sene de dört senelik bilgiyi neden veriyorsunuz?

Durun daha bitmedi bir de ‘’ çocuk öğrendiklerini uygulamak için gerekli deneyimden yoksun kalır’’ demişsiniz. Hakkeden dalga geçiyorlar. Adamların senin yüzünden, test çözmek yüzünden başlarını kaşıyamıyorlar sen kalkmışsın bir de ‘’ çocuk deneyimlerden yoksun kalır’’ diyorsun. Biz de biliyoruz. Onun için, yazıyoruz, çiziyoruz, karalıyoruz, bağırıyoruz bunu siz de biliyorsunuz ama niye dediklerinle yaptıkların örtüşmüyor. Ey ÖSS!!! Sen bizi aptal yerine mi koyuyorsun??

14,12,2009

Kalkan Haber

Sayın okuyucu;
Yazılarıyla gündeme gençlerin yorumunu kendi çizgisiyle yansıtan
gencmanifesto başyazarı Tolga Kayasu, artık yazılarıyla
sonbaski,kalemingolgesi,gencmanifesto,gencgelecek' in ardından kalkan
haber de sizlerle. Yazmaya, düşünmeye teşvikleriyle günümüz gençlerini
düşünmeye davet eden yazarımız yazılarıyla, yazın hayatına devam
ediyordur.
Destek veren herkese teşekkürler.

Saygılarımızla
gencmanifesto

http://www.kalkanhaber.com

13 Aralık 2009 Pazar

Dur!Genç Yolcu

Bilindiği üzere şu aralar gencmanifesto, yerel gazeteleri içerisine alan bir proje uygulamakta. Gencmanifesto, gencmanifesto basın bilgilendirme komisyonu’ nu kurarak gencmanifesto’ da ki yazıları, haberleri basın mensuplarıyla paylaşıyor. Hayliyle bu girişimin başında da ben olunca çalışmadan olmaz. Bu konuda araştırma yaparken bizim gibi bir oluşumdan haberdar oldum. Genç Yolcu!

İnternette araştırma yaparken karşıma Dur! Genç Yolcu başlığı altında çıkan bu arkadaşları sizinle paylaşmak istedim. Çünkü düşünen, üreten gençler olarak neslimizin tükenmediğini göstererek soyumuzu devam ettirmeye çalışıyoruz.

GençYolcu Hakkında
Gençyolcu.com sitemiz üyeleri tarafından yollanan günlük yaşama dair haberlerden oluşan, Gençlerin buluştuğu ve bilgilerini paylaştığı bir sitedir. Gençler tarafından kurulan sitemiz gençlerin fikirlerini rahatca yayınlayıp paylaşabileceği ortam kurmak amacıyla açılmıştır. Sitemiz Dünyadaki tüm gençlerin ulaşıp, haberleri takip edebilmesi için 42 dilde yayın vermektedir. İnternette bulduğunuz ilginç site, yazı, haber, fotoğraf ve videoları arkadaşlarınız ve diğer site üyeleri ile paylaşmanızı sağlayan sosyal ağdır. Sizde sitemize üye olarak yazı ekleyebilir ve firma, ürün tanıtımı, etkinlik duyuruları, gibi haberlerinizi üye olmak kaydı ile ücretsiz olarak yayınlayabilirsiniz. Sizde paylaşmak istediğiniz yazılarınızı 'www.gencyolcu.com@hotmail.com' adresine mail atarak bizlere ulaştırabilirsiniz.
Sitemize hoşgeldiniz; 5 Aralık 2006 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. İlk bir yıllık istatistik verileri; %84 Türkiye %16’sı Yurtdışı ve 95 farklı ülkeden olmak üzere aylık 30.000 yıl’da 380.000 ziyaretci ortalaması olmuştur. Bu ziyaretçilerimiz genelde gençler olmak üzere, farklı ülkerden farklı kültürlere, eğitimlere, mesleklere sahiptirler.
Sitemizde; Din, Edebiyat, Etkinlik, Fotoğraf, Gençlik, Gezi, Grafik/Tasarım, Haber, Müzik, Otomotiv, Röportaj, Sağlık, Sinema, Tarih, Teknoloji, Web, Yayın, gibi Kategorileri içermektedir. Amacımız Türkiyedeki gençyolcuları bir arada buluşturarak bilgilerimizi paylaşmak ve düşüncelerimizi aktarmak sizde sitemize üye olarak yorum yapabilir yazı ekleyebilirsiniz. isteyenler site yöneticileriyle irtibata geçerek her türlü görüş, tavsiyelerini bildirebilir. Bu sitenin kurulmasında ve her zaman yanımda olan desdeğini esirgemeyen ve aynı zamanda sitemizin kurucusu can dostum Osman Hulusi’ye sevgilerimi iletiyorum…
Site Kurucuları: Osman Hulusi ATEŞ – Emre AYDOĞAN
Site Editörleri: Talha ÇELİK – Fatih ALAN
Site Yazarları: Abdullah ENGİN, Akın DİNDAR, Barış ERKUŞ, Bilal ÇINAR, Fatih ALAN, Ferhat DEMİR, Gonca SIRABAŞI, İhsan H. BARSTUGAN, Hasan ÇELİK, Hulusi ATEŞ, İbrahim AKKURT, İrem ŞAHİN, Mahir ÇELİK, Mustafa AYSABAR, Ömer DALGIÇ, Özgür AYDOĞAN, Samet ŞAHİNASLAN, Süleyman ÖZEN, Talha ÇELİK, Yükselen ERDAL
Bu gençleri de tıpkı gençmanifesto gibi koruma altına almalıyız çünkü; düşünen gençlik, üreten gençlik, çalışan gençlik yok olmaktadır. ÖSS,SBS ve benzeri sınav sistemlerinin getirdiği ezberci eğitimin oluşturduğu yan etkiler günümüz gençliğinin düşünmesini, üretmesini engelliyor. Bizim görevimiz ise bu gençlere destek vermektir. Onları yok etmek değil.

13,12,2009

11 Aralık 2009 Cuma

Bunların amacı barış felan değil!!!!

Barış, barış, barış…..
Şu aralar herkesin kafasını karıştıran bu konu. Barış ama kime göre ? Herkesin kendine göre bir barış anlayışı var. Aslında yanlış barış evrenseldir. Ama gelin görün ki durum böyle değil. Atatürk: ‘’ Yurtta sulh, cihanda sulh’’ derken evet evrensel barıştan söz ediyordu ama durum öylemi.

Barış, ne olursa olsun şiddeti ret eder ve bütünlüğü savunur. Hakkari’ de DTP’ nin yürüttüğü Barış ve Demokrasi Yürüyüşü ismiyle bağdaşmayan hareketlere sahne oldu. Halbuki yürüyüşün ismiyle müsemma bir durum sergileyerek barışı ve demokrasi savunarak şiddeti ret etmelidir. Ama öyle mi oldu. İşte anlatmaya çalıştığım herkesin barış anlayışı farklı konusuna somut bir örnek oluşturdu.

Bu yürüyüşe katılanlar, kentin bir çok noktasını adeta savaş alanına çeviren göstericiler, güzergahları üzerinde bulunan Atatürk Büstü, askeri lojmanlar, Öğretmenevi ve dershaneleri de taş yağmuruna tuttu. Bunun neresi barış neresi demokrasi şimdi bunu biri açıklasın.
Başta gayet güzel bir gaye ile başlandığı aşikar isme baksanıza BARIŞ VE DEMOKRASİ yürüyüşü barış, demokrasi, kardeşlik mesajları verileceği gibi gözüküyor ama işler hiçte öyle olmuyor. Başlığın sadece bir kalkan olduğu ap açık ortada. Madem amaçları barış ve demokrasi o zaman ne diye taş atıyorlar, şiddetle mi demokrasinin geleceğini sanıyorlar. Amaçları nedir bunların? Anlaşamadıkları TSK ise yani asker ise asker ailelerinin ne suçu var, sorununuz onlarla ise git onlarla görüş ne diye ailesine taş atıyorsun onların ne suçu var.
Amacın barış ve demokrasi değil onu anladık. Ama gittin bu ülkenin yeni nesillerini yetişmek için çırpınan üç kuruş maaş alan insanların bulunduğu yere ne diye taş atıyorsun. Aaa! Senin amacın barış ve demokrasiydi dimi barış ve demokrasi dershanelere giden öğrencilere taş atmaktır zaten. İlk önce yaptığın şeyin ne olduğuna bak sonra oraya yaz barış ve demokrasi.

Hele hele Atatürk Büstü’ ne taş atmak ne oluyor? Atatürk, tüm cihanda barışı savunurken senin ona taş atman ne oluyor? Böyle yaparak barış ve demokrasiyi savunduğunu mu sanıyorsun. Hoş siz bu olayın bir benzerini 1992 ‘ de yapmıştınız dimi.

Nelson Mandela.

Ya da; kabile büyüklerinin ona taktığı ismiyle; “Madiba.”
Güney Afrika’nın ilk siyahi avukatı olan Madiba; kendi ırkına yapılan ayrımlara karşı çalışmalara üniversitedeyken başlamıştı. Bu sebeple kurulan Afrika Ulusal Kongresi’ne katılmış ve zamanla içinde yükselerek örgütün sembol isimlerinden olmuştu.

Yıl 1961.

Madiba; demokratik anlamda mücadelenin mümkün olmadığını gördüğü için Umkhonto we Sizwe’yi kurdu. Bu örgüt silahlı bir örgüttü.

Yıl 1962.

Madiba, destek toplayabilmek için yurtdışına çıktı. Sosyalist ülkeleri dolaştı ve dünyanın pek çok ülkesinden destek aldı. Sovyetler Birliği, 1962 yılında ona Uluslararası Lenin Barış Ödülü’nü verdi.

Ancak Madiba ödülünü alamadı. Halkı isyana teşvik etmek, sabotaj ve suikastlar düzenlemek gibi suçlardan ömür boyu hapse çarptırıldı…

Ve, yıl 1990…

Mandela, cumhurbaşkanı De Klerk’in talimatıyla koşulsuz olarak serbest bırakıldı. Hapisten çıktığı gün onu Cape Town’de yüzbinlerce kişi karşıladı. Ve Mandela, o yüzbinlerce kişiye karşı yaptığı konuşmada enternasyonelist düşüncenin özünü işte böyle anlattı;

“Ben beyazların tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı savaştım, demokratik ve özgür toplum fikrini öğütledim, bunun için ve bunu başarmak için yaşadım; bunun için ölmeye de hazırım.”

Mandela’nın hikayesi; Malcolm X’in hikayesini andırıyor. Malcolm X de İslam Ulusu örgütüne ilk katıldığında aklındaki tek düşünce bir siyah cumhuriyeti kurmaktı. Özgürlük ve bağımsızlık ile ilgili düşüncelerini siyahlık üzerine kurguluyordu.

Ancak sonra her türlü tahakkümün aynı olduğunu gördü. Rosa Luxemburg’un ifade ettiği gibi, “asıl özgürlük ötekinin özgürlüğüydü.” Jean Paul Sartre’nin “anti-semitizm ve Yahudi Sorunu’nu” aslında bir “Fransız sorunu” olarak görmesindeki temel neden de buydu.
Ötekine yapılan baskı ve ayrımcılık; aslında “esas halka” yapılıyordu. Ötekiye baskı için kurulan devlet aygıtı doğrudan olmasa da dolaylı olarak esas halkı bastırıyordu. Bunun çözümü şu ya da bu ırkın tahakkümünü içeren bir rejim için mücadele etmek de değil; tahakküm kavramının kendisine karşı mücadele vermekti.

Madiba, hapisten çıktıktan sonra katıldığı 1994 seçimlerinde cumhurbaşkanı seçildi. O günden beri partisi ANC, iktidarı kaybetmedi. Siyahların neredeyse hiçbir hakkı olmadığı Afrika; bugün siyahi bir parti tarafından yönetiliyor.

Bazı eyaletlerinde siyahların otobüste oturma hakkına bile sahip olmadıkları Amerika’nın bugün siyahi bir başkan tarafından yönetilmesi gibi.

Peki tüm bunlarla Türkiye’nin ne ilgisi var?

Yıl; 1992.

1980′lerde tüm dünyada yayılan ırk ayrımı karşıtı düşünce ve aktivizm hareketlerinin ardından Madiba’nın da hapisten çıkması onu bu hareketin sembolü haline getirmişti. Madiba’ya dünyanın dört bir yanından ödül yağıyordu. 40 yıl içinde aralarında Nobel Barış Ödülü’nün de bulunduğu yüzü aşkın ödül almıştı.

Madiba, artık bir ‘marka’ydı.

Türkiye Cumhuriyeti de; daha önce Kenan Evren’e “bile” verdikleri Atatürk Barış Ödülü’nü Mandela’ya vermeyi teklif etti.

Peki, Mandela ne yaptı?

Ödülü reddetti!

Gerekçesi ise açıktı; Türkiye’de Kürtlere yapılan ayrımcılıklar. Mandela, mücadele ettiği şeyin yalnızca siyahların özgürlüğü olmadığını bir kez daha göstermişti..

Başkanı olduğu ANC’nin sözcüsü Gill Marcus 12 Nisan’da Johannesburg’da yaptığı açıklamada Mandela’nın ödülü, “Türk hükümetine yönelik insan hakları ihlali suçlamaları” nedeniyle kabul etmediğini ve Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünmediğini açıkladı.

Daha sonra Mandela’nın avukatı ve sözcüsü olan Mossa, Mandela’nın Abdullah Öcalan için kurulacak bir hukuk komisyonunda temsilci olmayı düşündüğünü ancak sağlığı el vermediği için bunu yapmadığını açıklayacaktı.

Türkiye, tüm dünyaya rezil olmuştu.

Süleyman Demirel, olayı “üzücü” olarak nitelendirirken o dönem mecliste bulunan HEP milletvekilleri Mandela’ya teşekkür etti.

Bu olayı unuttuğumuzu sandın dimi? Ha HEP ha DTP ne farkınız var zamanında da yaptığınız aynıydı şimdi de aynı. Sizin amacınız barış felan değil. Bunu bir kez daha anladık. Barış isteyen adam, Atatürk heykeline taş atmaz, barış isteyen adam askeri lojmanlara ataş atmaz, barış isteyen adam bu ülkenin geleceklerine taş atmaz….

11,12,2009

Teksatır’ dana alıntı:
1930'larda Ankara ziyareti sırasında Atatürk'ün kişiliğinden ve görüşlerinden çok etkilenen Yunan Başbakanı Eleutherios Kryiakos Venizelos; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'i, o yılın Nobel Barış Ödülü'ne aday olarak gösterdi. 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Barış Komitesine bir mektup yazan Venizelos, bu mektupta 'çökmek üzere olan bir imparatorluktan, güçlü ve çağdaş bir devletin doğduğunu' da anlatıyordu.

10 Aralık 2009 Perşembe

vira bismillah deyip üye olunası siteler

Şu aralar ev- dershane- okul üçgeninde gidip gelsem de evde geçirdiğim vakitlerde bilgisayarımın başına geçip üç beş internet sitesinde gezinmeyi, elektronik postalarımı okumayı bir de arada bir de olsa yazı yazmayı bırakamıyorum. Çoğu hocaların özellikle de rehberlik hocalarının bilgisayarda vakit geçirmeyi bırakın demesine rağmen ben bırakamıyorum. Ne yapabilirim bilgiye aç bir insanım. Herkes böyle olsa keşke. Az da olsa sanal aleme dalıp ne olmuş ne bitmiş öğrenmem lazım. Test, test, test bir yere kadar. Eyvah yine feryatlara başlıyorum. Ben feryatlarıma başladım mı bilindiği üzere susmak bilmem. Özelliklede konu ÖSS, SBS gibi sınavlar olunca. Konuyu da fazla dallandırmadan bi lafa başlayayım.

İnternette gezinirken, karşıma sürekli İslami evlilik sitelerinin reklamı çıkardı. Halen de çıkıyor. Bir gün olsun oturup internet tabiriyle tıklama gereği duymadım. Bugün bana gelen bir elektronik mektuptan sonra bu siteler hakkında bir yazı yazma gereği duydum. Elektronik mektubun içeriğine sonra gireceğim çünkü mektubun da içeriği hayli ilginç.

Google’ da ‘’islami evlilik’’ diye bir arama yaptırdım. Çünkü karşıma çıkan reklamlar hep bu başlık altındaydı. Arama sonucunda karşıma iki adet site çıktı.
http://www.gonuldensevenler.com , http://www.tr.muslimlife.eu zaten sürekli reklamlarını da gördüğüm siteler bunlardı. Biraz inceledim. Siteleri bizim bildiğimiz çöpçatan teyzelerin sanal versiyonu. Diğerlerine göre yani diğer sanal çöpçatan teyzelerden farkı ise hedef kitlesinin İslami kesim olması.

Hatta gönülden sevenler sitesinde şu başlıklarla vizyonlarını açıklamışlar.
Neden İslami Evlilik sitesi?
Türk halkını internetteki ahlaksız sitelerden ve aldatıcı arkadaşlık sitelerinden kurtarmak amacıyla açtığımız ilk evlilik sitemiz GonuldenSevenler.com ile Türkiye'deki yüzlerce insanı yuva sahibi yaptık. Misyonumuzu ve ciddiyetimizi yitirmeden Türk halkını hasretini çektiği yuvaya bir adım daha yaklaştırmak için çok daha güçlü geliyoruz.

İslami Evlilik sitesiyiz
Dünyanın en büyük saadetini evliliğinize taşıyın. İslami evlilik yaparak hem bu dünyada hem de ahiretinizde kendi eşinizi seçin. İnternette ahlakın bozulmadığı bir yerin olması sizi hayrete düşürebilir. Onbinlerce seçkin kişiyi sizin için bir araya getirdik. Şimdi sıra sizde. Mutlu bir yuva kurmak sizin de hakkınız.

Müslimlife da ise

Tek hedefimiz
Müslimlife için başarı Allah’ın (c.c.) izniyle iki kişinin birbirini bulup Allah’ın (c.c.) rızasına uygun bir şekilde huzurlu bir yuva kurmalarıdır.

Görüldüğü gibi çöpçatanlar da iş böyle. Ve artık şu elektronik mektuptan bahsedelim. Benim mektup kutuma gençler mektup atar, yaşlısı atar, medyacısı, yazarı da derken anlayacağınız üzere mektup atmayan yoktur. Ne güzel di mi?

Bugün her zamanki gibi mektuplarımı okurken; www.imamhatipbook.com konulu bir mektup geldi. Evet, evet konu bölümünde aynen bu adres vardı. Başta yukarıda bahsettiğim sitelerin reklamı sandım ama böyle bir ismi yeni duymuştum. Atan kişiye baktım bana reklam ve benzeri mektuplar atacak türden biri değil. Ben de tıkladım, okumaya başladım.

Facebook alternatifi mi?
İmam Hatipliler facebook’a alternatif bir sosyal paylaşım sitesi açtı. İlgi o biçim.

Diye başlamış. Daha sonra ihlsözlükten bahsetmiş. Bu arada duymayanlar olabilir hemen ihlszölükten de bahsedelim.

İhlsözlük, 2009 yılı nisan ayında Ekşi Sözlük’e alternatif olarak kuruldu. Kendi sözlerinden size siteyi tanıtayım. Siteye girilen yazılanlarla kendilerini şöyle tanıtmışlar.

kendisinden tasavvufi giriler beklenilen siyasetten uzak durması ümit edilen ismi güzel sözlük.
tepkiden daha ziyade aydınlatmayı hedef edinmesi gereken sözlük.
vira bismillah deyip üye olunası site.

Kısacası İslami kesimin sanal sözlüğü. Şimdi bu ara bilgiden sonra mektuba devam edeyim. Şöyle devam ediyor:
Bu da oldu!
Postmodern sanal sosyalleşme hız kesmeden devam ediyor. İmam Hatipli gençlik de alternatif alanlar oluşturmak için var gücüyle çalışıyor. 2009 yılı nisan ayında Ekşi Sözlük’e alternatif olarak İhl Sözlük kurulmuştu. Şimdi de Facebook’a alternatif olarak İmamhatipbook kuruldu. İmamhatipbook, kendisini “İmam Hatip'lileri bir araya getiren bir sosyal paylaşım sitesi” olarak tanımlıyor. Ücretsiz olan siteye İmam Hatipliler katılabilir deniliyor.
Kimler üye olabilir?
Ancak, gördüğümüz kadarıyla siteye herkes üye olabiliyor. Sadece İmam Hatipliler’in üye kabul edilmesi hususundaki denetimin nasıl yapılacağı kafamızda soru işareti oluşturuyor.
Yine de İmamhatipbook gibi bir oluşuma gidilmesi, alternatif alan üretilmesi önemli. Hafızalarımızı diri tutmak, sembollerimizi unutmamak için önemli.
Sitenin renk uyumu ve logosu da harika! İmamhatipbook’tan çok farklı atraksiyonlar bekliyoruz. Facebook'un olumsuz imajı ve işleri nedeniyle imamhatipbook'a da insan tedirginlikle yaklaşmadan edemiyor. İnşallah kötü şeylere hizmet etmez temennisini taşıyoruz.
Hatırlar mısınız muhafazakar medya başlıklı bir yazım vardı. Bu yazı da muhafazakar kesimin medya da ki hızlı girişiminden bahsetmiştim. Bu yazıda da İslami kesimin sanal ortamdaki atağını konu aldım. Sanal ortamda en fazla ziyaret edilen sitelerden facebook ve ekşisözlüğü kendi yorumlarına katarak kendileri de bu ortama katılıyorlar. Bunları açanların Türk İslami kesimi olduğunu dikkat çekmeli. Dünya üzerinde İran’ da yaşayanlar da Müslüman, Arabistan’da da Sudan’ da Afrika’ da da ama hangisi dünyaya pencerelerini açmış? Bir de dikkatimi çeken hangi ülkenin bilmiyorum bir ülkenin insanları youtube’ un – hani ülkemiz de aylardır kapalı olan site- İslami versiyonunu yapmış. http://www.islamictube.net Ben bu siteyi de Türk İslami kesiminden beklerdim ama başkaları elini çabuk tutmuş.
Ama şunu da gönlüm ister ki sanal ortamda da gerçek ortamda da böyle yok İslami yok başka bir şey gibi ayrımlar olmadan herkesin ortak bulunabileceği ortamlar olsa. Bir site olsun burada Müslüman’ı da Hıristiyan’ ı da ateisti de hatta bir arada bulunsun. Bir kafe olsun herkes bir arada bulunsun böyle ayrımcılık niye? Şu konuda yanlış anlaşılmasın kimin ne yaptığına karışmam hatta ülkemizdeki İslami kesimi tebrik ederim bu konuda çünkü Müslümanlık zamana ve çağa ayak uydurmaktır. Ama diyeceğim o ki ilk amacımız hep beraber kardeşçe bulunacağımız ortamlar kurmaya özen gösterelim.

10,12,2009

4 Aralık 2009 Cuma

Bu sabırsızlık niye?

Şu aralar gencmanifesto bünyesi benim özgeçmişim ile çeşitli basın mensuplarına elektronik postalar göndermişler. Saolsunlar. Daha önce de popüler medya mensuplarına göndermişlerdi ama pek bir ses seda çıkmamıştı. Bu sefer ise yerel medyaya yönelmişler. Aynı elektronik mektubu bu sefer yerel medyadaki köşelere atmışlar.

Gariptir ama popüler medyadan göremediğimiz desteği yerel medyadan gördük. Nevzat Şipleme, Ahmet Ufuk Erkan, Temel Irmak, Abdullah Manap bana kişisel olarak geri dönen yazarlar oldu. Oldukça sevindim. En azından sesimizi duyanlar oldu diye. Hatta Gündem Gazetesi beni haber yapmış. Oldukça sevindiğimi söylemek isterim. Bir de resmim doğru konsaydı daha da sevinirdim ama buna da şükür. Yukarıda saydığım yazarlardan aldığım elektronik mektuplar oldukça olumluydu. Yapılan işlerden memnum kalmışa benziyorlar. Yalnız biri hariç.

Bu kişinin bana attığı elektronik mektupta da cevap verdim ama bu olayı sizinle de paylaşmak istedim. Bu kişinin elektronik mektubunu görünce başta çok sevindim. Çünkü gencmanifesto bünyesine değil aramış bulmuş benim şahsi adresime mektup atmış. Başta hoşuma gitti. Mektubu okumaya başladım. İlk önce bir takım tespitler de bulunmuş. Onları dile getirmiş. Buraya kadar gayet güzel ama bundan sonra şu cümleyi görmen beni biraz olsun sinirlendi. Aynen aktarıyorum.

‘’tolga gerçekten onyedi yaşında biri mi? eğer öyleyse, bu sabırsızlık niye?’’

Nasıl yani? Evet bu arada cümle alem yaşımı biliyor. Daha onyedi onyedi…. Ve ardından asıl beni sinirlendiren cümle: ‘’bu sabırsızlık niye?’’ On yedi yaşındaki bir gencin düşüncelerini dile getirmesi yasak mı? Düşüncelerini kaleme alması yasak mı? Bunu mu dile getirmeye çalışıyor? İlla kırklı yaşlarda mı bir şeyler yazmak getiriyor. Böyle bir kural ne zamandan beri var? Var ise biz niye bilmiyoruz? İşte bu ülke bu zihniyetler yüzünden bir yere gidemiyor. Gençler hep susturuluyor. Bir köşe fiskos gibi durulması isteniyor. Sonra da bu ülke niye böyle? Çuvaldızı kendinize batırın ilk önce.

Ayrıca şunu da dile getirmek istiyorum. İkinci Mehmet tahta geçtiğinde de bu yaşlardaydı, Hüseyin Rahmi Şık’ ı yazdığında da bu yaşlardaydı, Sinanoğlu Batı’nın en genç profesörü olduğunda da bu yaşlardaydı. Demek ki yazarımız bu kişilere de bu sabırsızlık niye diyecekti? Düşünsenize İkinci Mehmet’e : Hop kardeşim İstanbul’u fethettin güzel de bu sabırsızlık niye?
Ya da Hüseyin Rahmi’ ye: Güzel roman da yazmışsın da bu sabırsızlık niye? – Ahmet Efendi de buna benzer yorum yaparak Hüseyin Rahmi’ nin Şık romanını yazdığını başta inanmamıştır.-Ya da Sinanoğlu’na : Oooo! Sen ne yaptın bir de profesör olmuşsun bu sabırsızlık niye?

Onca isme demiyor da niye ben? Bu sabırsızlık niye? Sabırsızlıkla ne alakası da var onu da anlamış değilim.

Benim asıl korktuğum bu yazar iyi ki Atatürk döneminde bulunmamış. Maazallah! Atatürk’ e de : Hop kardeşim! Bu yaşta ülkemi mi kurulur? Bu sabırsızlık niye?
Düşünmek bile istemiyorum. Atatürk’ ün en genç cumhurbaşkanı olduğunu bilmeyen yoktur herhalde.
04,12,2009