gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

26 Ocak 2010 Salı

şıklar arasındaki aşk hakkında

Dün İstanbul’ u kar işgal etmişti. Çoğu insan evinden çıkmaya üşenirken, camın önünde oturup ellerinde çaylarıyla karın yağmasını seyrederken ben ise tarihi tekrar yaşıyordum.

Sahrayıcedit’ ten Kadıköy’ e oradan Eminönü’ ne oradan Çemberlitaş’ a ve oradan da Bab-ı Ali yokuşuna.

Tüm bu yolu niye çektiğimi düşünebilirsiniz. Sizler için hikayeyi başa sarıyorum.

2009’ un temmuz ya da ağustos ayıydı. Sahil kenarında şezlonguma uzanmış müzik dinliyorum. Etrafı izliyorum. Herkes kitap okuyor. Ne güzel bir manzara! Daha dikkatli bakıyorum, okunanları görmek için. Twilight, New moon, The Da Vinci Code, Norman Vincent Peale'in Başarırım Dersen Başarırsın, Emma Goldman'ın otobiyografisi Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir, WPater'ın The Renaissance'ı (Rönesans) vs vs ve o an içim tarif edilemeyecek türden bir duyguya şahit oldu.

Türkiye’ de yaşıyoruz, anadilimiz Türkçe ama niye herkes başka dilden kitaplar okuyor? Türkçe kitapların nesi eksik? Yabancı dilden kitap okumayın demiyorum ama ilk önce kendi dilimizdekileri okuyalım ondan sonra yabancı dildekileri okuyalım. Şuna değinmeden geçemeyeceğim Elif Şafak’ ın Aşk’ ı da çok okundu ama;
İlk olarak bu kitap da yabancı dilde yazıldı ondan sonra Türkçe’ ye çevrildi.
İkinci olarak kitabı okuyanlarla konuştuğumda çoğunun sonuna kadar okumadığını fark ettim.

İşte tüm bunları yaşarken Türk Gençliğini nasıl olur da kendi yapıtlarımıza çekeriz düşüncesi beni aldı, götürdü. Ve şu tespitleri çıkardım:

Gençliğimiz aşk ve meşk konularına fazlaca ilgili.
Çok kalın kitapları sevmiyorlar ince özellikle cep kitaplarını seviyorlar.
Kendilerinden bir şey arıyorlar. Okuduğunda, o karakterin ya da tipin içine girmek istiyorlar.
Kendi dertlerini anlatmasını istiyorlar. Öss, sbs, ev- dershane- okul üçgeninden bahsetmesini istiyorlar.
Arada bir okurken eğlenmek istiyorlar. Kelimeler arasında gezinirken arada bir mırıldanmak istiyorlar hatta yeri geldiğinde küfretmek istiyorlar.

Ve tüm bu tespitlerimi bir araya getirdiğimde yakında raflarda göreceğiniz kitabım’’ Şıklar arasındaki Aşk’’ ortaya çıktı. Fosil Yayınlarından piyasaya çıkacak kitabım.

Şimdi Bab-ı Ali yokuşunu niçin çıktığımı anlamışsınızdır? Fosil Yayınları bu yokuşunun hemen ucunda. Bana tarihi yaşatırken, aynı zamanda Türk Gençliğine okutacak bir şeyler ortaya çıkardığından dolayı teşekkür etmek isterim.

Bazı kişiler bu çalışmalar sırasında yanlış tezlere ulaştı. Bu noktaya değinmek istiyorum. Bu eser bir edebi eser değildir. Çünkü bir edebi eser bu kadar basit bir süreçte yaşanmaz. Bu sadece edebiyata alıştırma evresi. Hani bazıları çocuklarına, öğrencilerine edebi kitapları veriyorlar sonrada gençler kitap okumuyor diye feryat ediyorlar ya bu eser onlara da yazılmıştır. Çünkü bu tür benim tabirimle ‘’hap’’ eserler okumayı sevdirir, başka başka kitapları almaya teşvik eder. Çocuğunuza ya da öğrencinize edebi eser vermeden önce alıştırma yapma için bu eseri verebilirsiniz. Tekrar ediyorum benim yazdığım eser edebi eser sınıfına giremez.
Bu feryadımı yapmak istedim; çünkü karşıma o kadar yanlış fikirle geldiler ki. Bir de başka bir konu var.

Çoğu kişi neden bu yaşta böyle bir girişime girdiğimi sordu? Onların daha önce yazdığım ‘’
bu sabırsızlık niye?’’ adlı yazımı okumamış olduklarını fark ettim ama yine de bu konuya değinmek istedim.

Ey efendiler!
Siz değimliydiniz bu ülke gençleri kitap okumuyor diyenler. Ben de size bu gençliği okutacak bir şeyler yazdım fena mı ettim? Biraz daha yaşın ilerleseydi diyenler oldu. Haklılar tabi 30,40 bilemedin 50 yaşında gençlik kitabı yazılır zaten. Genciz ya o yaşlarda gençleri de çok iyi anlarız.
Üstatlarım! Dedim, sustum ama ortada yanlış bir şeyler var. Sistem de dönmeyen bir nokta var. Bu edebiyat çarkının dönmesini sağlamalıyız. Siz yine edebiyatınızı yapın ama bu gençleri sizin seviyenize bir den çıkaramayız. Bunu da anlayın. Gençler eserlerinizden sıkılıyor bu da çok normal çarkta eksik parçalar var. Benim görevim ise bu parçaları tamamlamak.

Bir de bir husus daha var. Piyasadaki en genç yazarlardan biri oldum. Diğerlerinin ücretler ödeyerek eserlerini bastırdığını ve benim tek kuruş vermeden böyle bir eser yazdığımı dikkat çekmek istiyorum.



26,01,2010

16 Ocak 2010 Cumartesi

Gazete Galata, yeni ücretsiz gazetemiz

Bir zamanlar sokaklarda sabahın ilk ışıklarıyla birlikte dağıtılan gazeteler vardı, hatırlar mısınız? Sabahın erken saatlerinde trafikte sıkışan insanlara hizmet ederek onları gazete okumaya teşvik eden bir gazete vardı.Bunlardan biri;

Gaste idi.

Başlarda herkes tarafından sevilen bu gazete, 500 bin gazete ile 6 milyon kişiye ulaşmıştı. Bu yayın kuruluşu Türkçe’ yi deyim yerindeyse katlederek ‘’ gazete’’ sözcüğünü ‘’ gaste’’ formuna dönüştürerek yayın hayatını sürdürmüştü.

Daha sonraları bu gazeteye bir de rakip çıktı. Bu ise;

20dk idi.

Doğan grubuna ait olan bu yayın kuruluşu da aynı saatler de halkımıza ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Bu gazetelerin misyonları, vizyonları bir yana halkımıza gazete okuma alışkanlığını yerleştirmekte büyük bir fayda sağladığını görmezden gelemeyiz.

Lakin günümüz de ne Gaste kaldı ne de 20 dk? Peki bu gazetelere ne oldu? Neden bir anda ortadan kayboldular. İşte bu sorular aklımdayken bir ücretsiz gazete daha ortaya çıktı. Bu ise:

Gazete Galata

Şimdilik sadece İstiklal Caddesi’ nde yayın hayatına başlayan bu gazete, hem vizyonuyla hem misyonuyla okunulmaya değer bir gazete. Bu projenin başındaki isimlerden İsmail Cem Özkan’ ın oluşu bu projeye ayrı bir tat vermişe benziyor.

Yalnız bir sıkıntıları var. Bu gazete reklam bakımından Gaste ve 20dk kadar şanslı değil. Reklam hususunda desteklerini arıyorlar. Ülkemizin en kalabalık şehri olan İstanbul’ un en kalabalık caddelerinden olan İstiklal de faaliyet gösteren bu gazetenin reklam bulamaması hayret doğrusu. Umarım bu yazıyı okuyan birileri arasından bu gazeteye destek çıkan olur. Çünkü bu ve bunun gibi gazeteler halkın refah seviyesini arttırdığı gibi onlara okuma alışkanlığı da sağlıyor hem de ücretsiz.

Ne gaste de ne de 20 dk da bir refah seviyesi yükseltici hava görememiştim ama halkın okumaya teşvik ettiğinden yararları olmadığını söylememek olmaz. Fakat Gazete Galata hem okurun refah düzeyini arttırıyor hem de halkı okumaya teşvik ediyor. Umarım bu gazete İstiklal dışındaki noktalarda da yayın hayatına devam eder.


16,01,2010

15 Ocak 2010 Cuma

Mahşer-i Cümbüş röportajı



Baş yazarımız Tolga Kayasu' nun yıllar önce okul dergisi için Mahşer-i Cümbüş ile yaptığı röportaj, çeşitli yerlerde yayınlandıktan sonra yazarımız tarafından sitemize armağan edilmiştir. Kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz ve sizi röportajla baş başa bırakıyoruz.
gencmanifesto bünyesi

Açık tribün taraftarı(*)
(*)Mahşer-i Cümbüş

Brecht tiyatronun ilk işlevinin eğlendirmek olduğunu söylüyor. Bir tiyatro ki güldürmez, ben o tiyatroya güler, geçerim diyor. Aslında bir nebze doğru bir bakış açısı ama kişiden kişiye değişen bir bakış. Tiyatro çağımızda hala oturtulmamışken karşımıza cumartesi geceleri bizleri uykusuz bırakan bu altı kişi çıkıyor. Acaba kimdi bunlar, acaba kimdi bizlere gülmeyi tekrar hatırlatan..

Onlar cumartesi geceleri bizi uykusuz bırakanlar…
Onlar tiyatro sporunu Türkiye ye getirenler…
Onlar bir ilke imza atarak doğaçlama tiyatro ekimini kuranlar….
Onlar kelimelere sığmayan Mahşer-i Cümbüş ekibi…


Bu sayımızda sizler için Mahşer-i Cümbüşle daha doğrusu kuralları gereği grubun bir üyesiyle röportaj yaptık. Konuşmalarımız sırasında Uludağ Üniversitesinden alınan bir ödülle renklenen röportajımızla bu sayıda sizlerleyiz.

Röportajımız Özlem Turayla gerçekleştirilmiştir.



Mahşer-i Cümbüş nedir, kuruluş amacımız nedir??

Bu Almanya da eğitim gören hocamız Dr. Kadir Çevik,
doktorasını tamamlandıktan sonra bize böyle bir biçimi var, tiyatrosporu denen bir şey var dedi. Bunu şimdilik bunu yaratıcı drama dersleriyle başlayalım ve öyle devam ederiz şeklinde diyaloglarımızla başladı. Doğaçlama oyunlarımız başladı. Bir çıkış noktası alıyorduk ve onu oynuyorduk. Farklı nesneleri farklı amaçlarda gösteriyorduk. Tabi bunlar minimum seviyedeki koşullardaki olanaklardı örneğin yurt dışında bunların ligleri var. Ve tabi bizim amacımız bunun ileride ülkemizde de lig haline gelmesi. Başlarda bunu özellikle Ankara da cafeler de oynuyorduk sonra yavaş yavaş bu duruma geldik.

Mahşer-i Cümbüş’ün anlamı Arapça da açık tribün taraftarı demek. Acaba bu bir ismin kullanılması toplumumuzun futbola yatkınlığından dolayımı yoksa bir anda çıkan bir isim mi?

Bu Mahşer-i Cümbüş Arapça ve Farsça kökenli bir kelime. Biz okurken değişik isimlere bakıyorduk çeşitli terimlere özellikle futbol… Çünkü ortada bir rekabet var bir grup mahşer bir grup cümbüş ortaya halliyle bir taraf tutma çıkıyordu. Bize yakın geldi. Biz de Mahşer-i Cümbüş olsun dedik. Ayrıca tiyatro sporunu da en iyi şekilde temsil ediyordu.

Mahşer-i Cümbüş’ü modern halk tiyatrosu diyebilir miyiz?

Evet,biz geleneksel Türk tiyatrosundan geldik.Zaten halk tiyatrosunun modern versiyonu diyoruz,yaptığımız işe.Modern halk tiyatrosunun eskiden unutulmuş geleneğin aslında biz temsilcileriyiz.Evet unutuldu halk tiyatrosu hatta tiyatro unutuldu.Ne acıki…..

Hayalhane nasıl kuruldu?

Cafe bar tarzı yerlerde oynarken insanların çok hoşuna gitti. Beğeniyle izlediler ve artık oralar bize küçük gelmeye başladı. Dedik hani birazcık büyütelim İstanbul da Taksim de belli sahneler vardı oralarda oynamaya başladık. Ama tabi oralarda oynamanın zorlukları oluyordu. Bir gün Burak’ın annesi Bursa da bir ilan görüyor sahibinden komple kiralık tiyatro sahnesi diye. Bu durum hakkeden tam yerinde gelmişti ve belli süreçlerden sonra burası ortaya çıktı.
Hayalimizdi burası Mahşer-i Cümbüş’ün bir sahnesi olması olmuştu da ve tiyatroların kapandığı bir dönemde biz burayı iki sezondur ayakta tutuyoruz.

Dr. Kadir Çevik hocamız ile tanışmamız, Mahşer-i Cümbüş’ün başarısı ve ilk kıvılcımları… Acaba bu durum her başarılı durumun arkasında bir hocanın olduğunu mu gösteriyor??

Tabi ki bir eğitmenin bir gözetmenin bulunduğu aşikar. Kadir hoca bizi tiyatro sporuyla tanıştırdı. Hocamız bize kapıyı araladı bizde o kapıdan içeri girdik.



Çağımızda daha maalesef tiyatroyu oturtamamışken doğaçlama tiyatroyu nasıl oturta biliriz???

Çünkü; farklı bir şey. Şimdi doğaçlama tiyatro farklı bir şey ve bunu inkar edenler var. Halbuki doğaçlama meddah, orta oyunu gibi Türk Geleneklerinde var. Fakat günümüz tiyatrosunu baktığımızda belli bir metine bağlı halbuki çoğu kişi bundan sıkılmış durumda. Biz Türkiye de doğaçlama tiyatronun öncüleriyiz bu çok büyük bir laf ama biz bunu göğsümüzü gere ger söyleye biliyoruz. Şimdi bizde bu kapıyı araladık başkaları için ve bu biçimi en iyi şekilde taşımak istiyoruz. Biz belli bir metne bağlı değiliz. Farklı bir şey olduğundan insanların dikkatini çekiyor. Çünkü her oyunda sürekli farklı şeyler oluyor.

Mahşer-i Cümbüş’ü asıl tanıtan Anında Görüntü Show mu?

Tabiî ki değil. Anında görüntü işin şov kısmı zaten adından da belli. Aslın bizi duyuran reklamlar değil. Çünkü gazeteye bir kere reklam verdik. Onun dışında genellikle fısıltı gazetesiyle ben şundan duydum bundan duydum gibi şeylerle ve radyodan arkadaşlarımız
diyorlardı böyle bir şey var gidip izleyince şeklinde ve bu durumdayız.

Peki televizyonla nasıl tanıştık?

Bizim dediğim gibi arkadaşlarımız açık radyodan bizden bahsediyorlardı. Bunu bir gün Osmantan dinliyor. Zaten Osmantan yurt dışında tiyatro eğitimi alan biri ayrıca tiyatro sporunun ne olduğunu çok iyi biliyor. Kendiside ilkleri yapmayı sevdiğinden kafasında böyle bir proje varmış. Tam projesi karşısında duruyordu çeşitli evrelerden sonra televizyon maceramız başladı.

Biz Mahşer-i Cümbüş’ü altı kişi olarak bilirdik ama tabi ışık ve ses teki arkadaşlarımızla birlikte 6+2 oluyorduk. Acaba bu gruba sonradan Osmantan’ı da görebilecek miyiz?

Tabi Osmantan’ın katkısı çok büyük özellikle şov kısmında. Evet dokuzuncu kişi olarak işin şov kısmında görebileceğiz. Osmantan bizim hakemimiz oluyor çeşitli şekillerde oyun içinde ikazlar da bulunuyor. Oyunların sunumunu yapıyor bunu normalde kendimiz yapıyoruz ama şov kısmında Osmantan.



Biriyle tanışmıştım, benimle aynı yaşta bir arkadaş, içindeki tiyatro sevdası ağır basmış olacak ki liseyi okumadan profesyonel tiyatro eğitimine devam ediyor. İlk duyduğumuzda garipsediğimiz bir durum ama düşündüğümüzde neden olamasın ki denen bir durum. Sizce de tiyatro için okul bırakılır mı?

Öncelikle hakkeden büyük bir cesaret örneği. Eğer içinde gerçekten o aşk varsa bırakılabilir.
Özellikle işin içinde aile baskısıyla başka bir yere yönelim varsa kesinlikle yapılır.

Eğitim sistemiz de tiyatroyu daha oturtamamışken doğaçlama tiyatro karşımıza çıkıyor ki,bu durumda tiyatro sporu devreye giriyor. Peki doğaçlama tiyatro eğitim sistemimizde verilmelimidir?

Evet bence tiyatro sporu eğitim sistemine girmelidir. Sistemiz de hep aynıdır işte metin yorumlarız dramatoloji gibi ki biz bunların her şeyini öğrendik. Bu farklı olarak düşünülüyor daha çok, belki o yüzden sistemde fazla yeri yoktur. Biçim olarak hala kabul edilmedi doğaçlama. Kabul edilsin belki sistemdeki yerini alır.

Ayrıca birde kursiyerlerimiz olanlar var. Peki bunlar nasıl ortaya çıktı?

Biz dediğimiz gibi doğaçlama paylaşılarak çoğalan bir şey. Ve bizde kendi bilgi birikimimizi insanlara aktararak kurslarımıza başladık.

Kurslarımız diğer senelerde devam ettirmeyi düşünüyor musunuz ? Düşünüyor iseniz nasıl başvurula biliriz?

Tabiî ki devam ettireceğiz. Gerekli açıklamaları zaten internet sitemizde açıklıyoruz şimdilik sadece eylülde başlıma tasarımız var. Mülakat sistemiyle yeni kursiyerlerimizi seçiceğiz.Dileyen herkes katılabiliyor ama en az on sekiz yaşında olmak şartıyla…


Mahşer-i Cümbüş bu seneki Hayalhanedeki gösterilerini tamamladı. Biz kendimizi son gösteriyi seyreden şanlı kişilerden sayıyoruz. Önümüzdeki sene cumartesi gecesi işiniz olmasa ve canınız sıkılmışsa çok eğleneceğinize garanti edilen bir adres Hayalhane… Ayrıca yanınızda oturan kişilerle oluşan dostluklara şahit olabilir veya bizim gibi tiyatro oyuncularının yanında oyun izleme şansına sahip olabilirsiniz.

Yalnız gitmeden önce rezervasyon yaptırmayı unutmayın.Mahşer-i Cümbüş ile ilgili güncel haberlere ulaşmak için http://www.tiyatrosporu.com

Tolga Kayasu - İrem Çenbertaş

11 Ocak 2010 Pazartesi

Özkök’ ün ve Doğan’ ın işi bırakmalarının arkasındaki iddia

Anayasa Madde 28- Basın hürdür. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır

Niye böyle bir başlangıç yaptım, birazdan yazının devamı okuduğunuz da anlayacaksınız. Geçen gün bana bir elektronik mektup geldi. Murat Özdemir tarafından. Başta sadece bir teori olduğuna kanaat getirdim fakat araştırdığım da bu olay teori olmaktan çıktı. Yalnız kesin emin olamadığımızdan hala bir teori ama en azından sağlam temelleri olan bir teori. Mektubu sizlerle paylaşıyorum. İtalik olanlar anlayacağınız üzere mektuptan alıntılar.

Bugün, Kanada’dan bir arkadaşım aradı. Hayretler içindeydi. Anlattıklarını dinleyince, inanın benim de tüylerim ürperdi. Doğru mu diye sordum, “ben duyduklarımı sana anlatıyorum, sonrası senin bileceğin şey” dedi.

Yazı böyle başlıyor. Daha sonrasında ise iddiasını ortaya sürmeye başlıyor.

Arkadaşım işi gereği Kanada’dan Amerika’ya gidiyor. Türkiye’den gelen bir iş adamı arkadaşı ile buluşuyorlar. Türkiye’den gelen arkadaşı; “ Ben Hoca efendiyi ziyaret edeceğim, istersen beraber gidelim” diyor ve ısrarcı oluyor. Beraberce Hoca efendi’nin çiftliğine gidiyorlar. Orada Hoca efendinin, mükemmel İngilizce bilen adamlarından birinden duyduklarını da bana anlatıyor. Bana anlatanları kendi üslubumla size takdim ediyorum;

Burasının kurgusal olduğuna inansam da çünkü; o arkadaş kim, o arkadaşın iş adamı arkadaşı kim nerede buluşuyor gibi ayrıntılarında olması lazım. Birazdan okuyunca sizde anlayacaksınız ortaya inanılmaz bir iddia atılıyor bu iddianın da doğruluğunu kanıtlamak için kesin, kendinden emin kanıtlara ihtiyacı var.

Yer: Başbakanlık
Tarih: 24.Aralık.2009
Toplantıya Katılanlar; Sn. Başbakan, Sn. M. Ali Yalçındağ, Sn. Arzuhan Yalçındağ, Sn. Vuslat Doğan Sabancı ve bir danışman (Hoca efendiye durumu anlatan olabilir)
Toplantı süresi; 2 Saat 15 Dakika

Alınan Kararlar;
*Milliyet Gazetesi+ Vatan Gazetesi+ Star Televizyonu, belirlenen tutar ile, Ethem Sancak ve Akın İpek’e satılacak.
*Ertuğrul Özkök derhal görevi bırakacak, şimdilik havadan sudan yazacak, 6 ay sonra tamamen ayrılacak.
*Aydın Doğan, Holding yönetiminden ayrılacak.
* 6 ay sonra, yönetim profesyonellere devredilecek, (isimler beraberce belirlenecek), aile’den hiç kimse yönetimde kalmayacak.
*Doğan Holding’in yapacağı “ HALKA AÇILMAYA” Şubat ayında izin verilecek. Elde edilen paradan, Doğan Grubunun Ferit Şahenk’e olan 600 Milyon Dolar borcu ödenecek.
*Petrol Ofisindeki hisseleri, Avusturyalılara satılacak. Vergi Cezası, Petrol Ofisi’nin satış tutarına indirilecek ve satıştan alınan para doğrudan Maliye’ye verilecek.

Bana anlatılanlar böyle. Doğruluk derecesini bilmiyorum. Fakat bildiğim doğrular var;
24 Aralık 2009’da Başbakanlıkta bu toplantı yapıldı ve basına yansıdı.

İşte iddia. İnanması başta güç bunun farkındayım ama şöyle bir şey var. Hakikaten bu toplantı oldu ve basına yansıdı.
http://www.haber1.com/24-Aralik-2009-Basbakanlikta-gizli-gorusme_131457.html
adresinde görebilirsiniz.

Ertuğrul Özkök’ ün görevi bırakması gündeme deyim yerindeyse damga vurmuştu. Herkes bunun arkasındaki gelişmeyi aramıştı ama bulamamıştı. Eğer bu iddia doğru ise Özkök’ ün görevi bırakmasındaki olay açığa çıkmış olacak ve asıl Aydın Doğan’ ın da yönetimi bırakması.

http://www.aksam.com.tr/2009/12/31/haber/ekonomi/4720/ve_aydin_dogan_emekli_oldu.html
http://www.aksam.com.tr/2009/12/30/haber/yasam/2918/_that_was_a_good_life__*.html

Akşam Gazetesi’ nin yukarıda verdiğim adreslerinde Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök olaylarını inceleye bilirsiniz.

Şimdi gelelim bu toplantının Devlet Gelenekleri yönüne ve Hukuksal boyutuna;
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, Başbakanlıkta ve Başbakanlık Konutundaki tüm ziyaretleri kayıt altındadır. Sayın Başbakan, Maliye Bakanlığının milyarlarca lira ceza kestiği bir mükellefle neden beraber olmuştur ve ne konuşmuştur? Eğer 2 saat, 15 dakika kahve falı bakılmadı ise ne konuşuldu? Bunu kimse geçiştiremez. Başbakanlıkta konuşulan ve milletin parasını ilgilendiren her konu (Devlet Sırrı değilse) Millete anlatılmalıdır.

Yazarın dediğine bu konuda katılmamak elde değil. Çünkü bu görüşme sadece belirli bir çerçevede yansıdı. Bu konunun içeriyi hakkında bir açıklama yapılmadı.

T.C Başbakanı, Devletle parasal işi olan kişi ve gruplarla konuşuyor ve açıklama yapılmıyorsa bu YÜCE DİVANLIK bir suçtur. Hatırlayalım; Sn. Mesut Yılmaz, Başbakanlığı sırasında, İşadamları ile görüşüp, Türkbank İhalesine fesat karıştırdığı iddiasıyla, Sn Başbakan’ın emri ve AKP’ nin oylarıyla YÜCE DİVANA sevk edilmişti. Üstelik bankanın ihale işleminin iptal emri de bizzat Sn.Yılmaz tarafından verilmişti. Yani gerçekleşmeyen bir ihale yüzünden, sadece bazı iş adamlarıyla konuştuğu için, Sn Yılmaz, Sn Erdoğan tarafından suçlu sayılmıştı. Şu dakika itibarıyla Sn. Başbakan için Yüce Divanlık suç oluşmuştur.

Bu toplantıda konuşulanlardan diğerleri önümüzdeki günlerde gerçekleşirse, suçun katmerlisi oluşacaktır. Düşünebiliyor musunuz, ? Sn Başbakan hem Sn.Ferit Şahenk’in tahsilâtçısı konumuna düşecek, hem de “ Bana Türk demeyin, ben Arap’ım, Türk denirse utanırım” diyen kişi ile dünün matbaacısı, F.Gülen’in evladı gibi sevdiği, İpek çocuğunu bir kez daha gazete ve televizyon sahibi yapacak. .

Hatırlarsınız Doğan Grubu’ na ağır bir vergi cezası gelmişti. Bu ceza gerek Türk basınında gerekse yabancı basında oldukça ses getirdi. Sayın R.Tayyip Erdoğan ve Aydın Doğan arasında inanılmaz bir fırtına çıkmıştı deyim yerindeyse ama eğer bu iddia doğru ise Aydın Doğan, Ak Parti’ ye yenik düştü. Doğan, vergi olayını halletmiş oldu ama iktidara da yenik düştü. Bu ülkenin entrikalar döndürülmeden yönetildiğini ne zaman göreceğiz?

11,01,2010

10 Ocak 2010 Pazar

Kayasu, 1Dünya'da

Sitemiz baş yazarı Tolga Kayasu, çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Kısa süre de yazıları bir çok internet sitelerinde yayınlanırken, Kayasu son olarak 1DünyaHaber adlı internet sitesinde yazar oldu.

Bu sitedeki ilk yazısı
http://www.1dunyahaber.com/yazar/518-hsyk-anayasa-ya-karsi-suc-isliyor.html

Saygılarımızla
gencmanifesto bünyesi

6 Ocak 2010 Çarşamba

İnternette en çok o okunuyor!

Sitemizin baş yazarı olan Tolga Kayasu, başta sanal ortamda daha
sonrasın da ise matbu ortamda yazılarını yayınlatarak büyük işlere
imza atmıştır. İnternet üzerinden 31 ülkeye ve on binlerce okuyucuya
ulaşan yazarımızın yazılarının yayınlandığı siteleri şahsınıza
sunuyoruz. Ayrıca matbu olarak sincanistasyonu dergi' sinin ve Bugün
Gazetesi' nin sayılarında bulabilirsiniz.

Saygılarımızla
gencmanifesto bünyesi

Kayasu' nun yazılarını bu adreslerden bulabilirsiniz.

gencmanifesto.blogspot.com
gencmanifesto.virgullu.com
http://www.kalemingolgesi.com/yazarlardan.aspx?yazar=tolgakayasu
http://www.izedebiyat.com/yazar.asp?id=17056
http://www.kalkanhaber.com/editor/32-tolga-kayasu.html
http://www.kktcmedya.com/editor/13-tolga-kayasu.html
http://www.sonbaski.com/tr/?cat=90
http://www.yazarport.com/yazar.aspx?yazar=847
http://www.genckalem.org/index.php?option=com_content&view=archive&ye...
http://www.gencgelecek.com/

Ayrıca Kayasu, bu girişimleriyle sanal ortamda en çok okunan
yazarlarından biri olmuştur.
Kayasu hakkında yapılan bir haberi de sizlerle paylaşıyoruz.
http://www.gundemgazetesi.net/news_detail.php?id=4125

http://groups.google.com.tr/group/haberx/browse_thread/thread/78cfa2a5fcd4d855 ' dan alıntı

2 Ocak 2010 Cumartesi

Katsayı mı sistem mi hangisi adaletsizlik?

2009’ un son aylarına girerken gündeme YÖK ve Danıştay’ ın Kat sayı krizi damga vurdu. YÖK ve Danıştay, ÖSS’ de ki katsayı farkı yüzünden deyim yerindeyse birbirine girdi. YÖK Başkanı Özcan, katsayı farkının adaletsizlik olduğunu söyledi ve kaldırılmasını istedi. Ama Özcan, ortadaki asıl adaletsizliği göremedi. Bu adaletsizliği de Eğitim – Sen ortaya çıkardı.

Bir öğrenci ilköğretimden yükseköğretim sonuna kadar 16 yıllık eğitim hayatı boyunca yaklaşık 750 zorunlu sınava giriyor. Bu sınavlar içinde en önemlileri ise ortaöğretime geçiş için girilen Seviye Belirleme Sınavları ve gençlere üniversite kapısını açan ÖSS. SBS ve ÖSS’ye hazırlanmanın maliyeti ise bir hayli ağır. Orta gelirli bir veli çocuğunu SBS’ye hazırlamak için 12 bin 700, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlamak içinse 18 bin 500 TL harcama yapıyor.

İşte Özcan’ ın göremediği adaletsizlik! Kat sayılarda bir iki puan adaletsizlik oluyor ama parası olanın eğitim görmesi adaletsizlik olmuyor öyle mi? Ülkemiz de özelliklede Doğu Anadolu başta olmak üzere Anadolu halkımızın Büyükşehirlerdeki gibi imkanları ve maddi durumlarının olmadığı açıktır. Ve sistemde görüldüğü üzere parasal durumu iyi olan başarılı oluyor. O zaman maddi durumu iyi olmayan vatandaşlarımız ne yapsın? Onlarında eğitim görmeye hakkı yok mu? Özcan bunun üzerinde niye durmuyor acaba?

Eski Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, eğitim hayatındaki sınavların velilerin bütçesine etkisini konu alan bir çalışma hazırladı. Çalışmada, anadolu yakasındaki alt ve orta gelir düzeyindeki velilerin çocuklarını gönderdikleri 30 devlet okulu ve 12 dershanenin verileri kullanıldı. Sınıfları altı ve sekiz öğrencili olan butik dershanelerin ücretleri 6 bin- 11 bin TL arasında. 16-24 mevcutlu sınıfları olan dershanelerin fiyatları ise yıllık 800- 4 bin TL arasında.

Dershanelere devam eden öğrencilerin yüzde 12’si KPSS, yüzde 20’si SBS, yüzde 60’ı üniversiteye yerleşmek için girilen Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı’na (LYS)hazırlanıyor. Orta direk bir aile çocuğunu SBS’ye hazırlamak için ortalama olarak 4. sınıfta 1300, 5. sınıfta 1500, 6. sınıfta 2 bin 800, 7. sınıfta 3 bin 300, 8. sınıfta 3 bin 800 harcıyor. SBS’ye hazırlanmanın maliyeti 12 bin 700 TL’i buluyor.
ÖSS’ye hazırlanmanın bedeli ise 9. sınıfta 4 bin, 10. sınıfta 4 bin, 11. sınıfta 4 bin 500, 12. sınıfta 6 bin toplamda 18 bin 500 TL.
Üniversiteye girmekle de sorunlar bitmiyor. Üniversite sonrasında da kamuda çalışmak için Kamu Personeli Seçme Sınavı’nı(KPSS) geçmesi gerekiyor. KPSS’ye hazırlanmanın bedeli ise yıllık ortalama 3 bin TL. Bütün bu sınavlar göz önüne alındığında 10 yılda sınavlara hazırlık için harcanan miktar 34 bin TL’yi buluyor. Alaaddin Dinçer, gençlerin 20’li yaşlara geldiğinde yaşamlarının 10 yılını sınavlara hazırlanarak geçirdiklerini belirterek şöyle konuştu:
“Sınavlı sistem bir yandan çocuk ve gençlerimizin kimyasını bozarken, diğer yandan velilerimizin bütçesine büyük yükler getirmektedir. Sınavların varlığı, sayısının sürekli artması okul dışı kurumlara yönelimi artırmaktadır. Eğitimde eşitsizlik derinleşmekte, eğitimin herkes için ulaşılabilir bir hak olması zorlaşmaktadır.”

Kat sayı olayında ortalığı deyim yerindeyse kaldıran Özcan, bu manzara karşısında niçin sessiz kalıyor? Bu adaletsizlik değil midir? Yoksul halk ile maddi durumu iyi olanlar arasındaki bu uçurum ne zamandan beri adalet oldu? Bu sistem başlı başına adaletsizlikler üzerine inşa edilmiştir. Öğrencilerin eğitimleri değil birilerin cebini düşünülerek kurulan bu sistem kaldırılmazsa ileri de daha büyük patlaklara yol açarak durumu daha da vahim boyutlara ulaşacaktır.

02,01,2010