gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

14 Temmuz 2010 Çarşamba

siyaset değil icraat yapın

Günümüzde birçok siyasi parti, birçok lider ve birçok kişi siyaset yapıyor ama icraat yapan yok. Hepsi yok şunu yapacağız yok bunu yapacağız diye geziyor. Hadi yap buyur dediğiniz de yan çiziyor halk tabiriyle.

Bir de dikkat edin çoğu belediye seçim dönemlerinde iş yapmaya başlar. E kardeşim şimdiye kadar neredeydiniz? Şunu daha önceden yapsana. Sonra o yaptığı yol, köprü artık ne yaptıysa bir an da çöküyor. O kadar hızlı ve baştan sağma yapıyor ki sırf oy alabilmek için. Hâlbuki o yapacağını seçildikten sonra yapsa halk ona zaten oy verir. Böyle yaparak kendilerini küçük düşürüyorlar.

Bir de seçim zamanları biz yok şu kadar tane yer açtık şu kadar tane şey yaptık diye her yere yazarlar. Arkadaş zaten o senin görevin halk seni seçiyor icraat yap diye ne bu görgüsüzlük? Evet, bu görgüsüzlüktür. Halk zaten onları senin yaptığını biliyor. Aptal mı bu halk? Biraz cahil olabilir ama aptal değil. Sen bu yaptıklarınla onları aptal yerine koyuyorsun.

Partini zenginleştireceğine ya da kendi adamalarını zenginleştireceğine halkı zenginleştirmeye kalk bak seni nasıl severler. Adam akıllı böyle düşünen bir siyasetçimiz yoktur. Halkı yürüyen oylar olarak görüyorlar. Kimse de buna ses çıkarmıyor.

Atatürk böyle miydi? Tamamen halkını düşünen bir adamdı. Halkın kalkınması için çalışan birisiydi. Halkımız o zaman şimdikinden daha cahildi fakat o çok kısa bir süre içinde birçok kişiye okuma yazma öğretti. O zaman koşullarında bunu yapabiliyor iseler biz şimdiki şartlarda nasıl yapamıyoruz? Halen halkımızda okuma yazma bilmeyen insanlar var. Çok mu zor bu insanlara okuma yazma öğretmek.

Kömür dağıtacağına insanlara kömürü kazanabilmeleri için imkân sağla. Kalem dağıt defter dağıt. Buzdolabı dağıtıyorsun insanlar bir ekmek alamıyor nasıl o dolabın içini dolduracaklar?

Bunda x partisi y partisi hatalı değil hepsinde hata var. Biri çıkıp da halkın refah seviyesini artırmaya çalışsın. Şehirlerde oturması yaşaması kolaydır. Gitsin köylere köylülerimizi bilinçlendirsin. Atatürk ne demiş? Köylü milletin efendisidir.

Atatürk’ü sadece işinize gelince kullanmayın. O adamı birazcık anlasanız zaten sizin oy denen bir sorunuz kalmayacak. Öyle biz şunu yaptık bunu yaptık diye de sağa sola yazmanız gerekmeyecek oylar size kendiliğinden gelecek.

Şu siyasete harcadığınız parayı icraata harcayın. Halka meslek edindirme kursları açın, kütüphaneler açın halkı bilinçlendirin. Lakin bu kimsenin işine gelmiyor. Neden? Çünkü hepsinin yaptığı kirli bir iş var. Halk bilgilenirse onların bu kirli işlerini görecek diye kimse yanaşmıyor.

Hâlbuki siyaset için onca uğraşıyorlar. Lobiler dönüyor, kulisler oluşturuluyor oydu buydu. Bir okuma yazma bilmeyen insana okuma yazma öğretmek ne kadar zor olabilir? Birisine meslek edindirmek ne kadar zor olabilir ya da durumu olmayan bir öğrenciyi okutmak ne kadar zor olabilir? Halka yatırım yaptığınız anda zaten onlarda size geri döner. Halka yatırım yapmak bu kadar mı zor? Çiftçiye yardım etmek, işçiye yardım etmek ne kadar zor olabilir? Emekçinin emeğini verdiğiniz anda onlar zaten size oy olarak dönecektir.

Bunun neresini yıllardır anlamadılar ben anlayamadım. Siyaset yapacağınıza icraat yapın

8 Temmuz 2010 Perşembe

Türkiye nasıl süper güç olacaktır?

‘’Türkiye Süper güç olur mu?’’ adlı yazımda da belirttiğim üzere Türkiye’nin süper güç olması kaçınılmaz bir sondur ama önemli olan nasıl olacağıdır.

Türkiye’nin Süper Güç olmuş halini düşünerek çeşitli senaryolar ürettik, kitaplar yazdık. Metal Fırtına serisi ve Türkler Geliyor kitapları bu düşüncelerin ürünüdür. Ortada bir gerçek var ve asıl soru bu gerçeği nasıl gerçekleştireceğimiz. Türkiye nasıl süper güç olacaktır?

Öncelikle şu özelliğini unutmamalıdır. O özelliği ise bağımsız bir devlet oluşudur. Ne olursa olsun Türkiye bunu unutmamalıdır. Başkalarının üzerinde siyaset yapmasını hak iddia etmesini engellemelidir. Başka devletlerin kirli emellerine alet olmamalıdır.

Daha sonra diline ve tarihine sahip çıkmalıdır. Türkçe, Türkleri birbirine bağlayan en önemli unsurdur. Eğer Türkçeyi kaybedersek birbirimiz arasındaki bağ yok olur ve sonumuz çok hızlı bir süreç izler. Ayrıca Türkçenin bir özelliği ise bizi tarihimize bağlamasıdır. Tarihimizi anladık mı zaten iş biter. Çünkü tarihimizdeki bir çok Türk devleti Dünya’ya hükmetmiştir. Şimdiki süper güç tanımı onlar için yetersiz kalır. Çünkü bu tanım şimdiki şartlar altında yapılmıştır. Bir devletin diğerini yakalaması kolaydır ama o zamanlarda daha da zordu. Avrupa’nın Osmanlı’yı yakalaması ne kadar uzun sürmüştür hepimizin bildiği bir gerçektir.

Coğrafyamızı iyi bilmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları oldukça önemli bir noktadadır. Gerek Avrupa’ya yakınlık gerekse Asya’ya gerek Ortadoğu’ya gerek Karadeniz’e Ege’ye Akdeniz’e yani anlayacağınız Türkiye’nin coğrafik olarak konumu çok önemli.

Teknolojiyi sürekli takip etmeliyiz. Yeni gelişmelerden sürekli haberdar olmalıyız hatta kendimiz bir şeyler yapmaya çalışmalıyız. Gün gelecek teknolojiyi biz oluşturacağız.

Askerimize önem vermeliyiz. Yukarıda bahsettiğim coğrafik konumdan dolayı güçlü bir silahlı kuvvetine ihtiyacımız var. Yalnız askere ihtiyacımız var dedim yani vatanını koruyan siyasete karışmayan. Hatta bilirsiniz Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden askerler siyasete girdi diye bu cemiyetten ayrılmıştır.

Mustafa Kemal demişken Mustafa Kemal’i iyi bilmeliyiz. Ne yapmaya çalıştığını ne yaptığını niçin yaptığı çok iyi bilmeliyiz ama gerçek Mustafa Kemal’i başkalarının uydurmalarıyla oluşan değil.

En önemli kusurlarımızdan biri ise okumamamız. Çok okumalıyız. Çok okuduğumuz taktirde bilgi seviyemizdeki artış yine bize hakimiyeti getirecektir. Çok klişe bir yaklaşımdır ama doğrudur. Yukarda bir sürü şey anlattım. Kim bilir bu yazıyı kaç kişi okuyacak. Sırf bu yazıyı değil her hangi bir kitabı ya da herhangi bir gazetedeki her hangi bir haberi kaç kişi okuyor?

Gerçekten okumayı söktüğümüz zaman Türkiye süper güç olacaktır. Hepimiz ilkokulda iken okumaya başlamayı okumayı söktük tamam bitti gibi bakar. Hayır! asıl okuma bundan sonra başlar. Sürekli okuduğumuz zaman hiçbir derdimiz, tasamız kalmayacak. Çünkü göreceğiz bütün gerçekleri birilerinin ağzından yalan şeyleri öğrenmiş olmayacağız.

Türkiye’nin süper güç olması yakındır. Bunun içinde Mustafa Kemal’inde dediği gibi tek ihtiyacımız çalışkan olmak.
08.07.2010

24 Haziran 2010 Perşembe

Gözlerim yaşardı. Eski ABD başkanın danışmanından beklenmedik adım!

Bugün bir haber duydum ve peşine düştüm hakikaten de doğru mu diye. Çünkü ilk duyduğum da inanılması oldukça güç. Sayın Doc. Dr. ILKAY ORHAN yanlış anlamasın ama ilk duyulduğun da hakikaten inanılması güç bir durum. Ne mi o olay?

Bir Amerikan Başkanı’nın danışmanı, Sözde Ermeni soykırımını red etti. Aksine Ermenilerin Osmanlıları öldürdüğünü savundu. Bu haberin ayrı bir özelliği de ilk defa büyük bir devlet başkanının danışmanın bunu kabul etmesi. Tek kötü yani eski bir Amerikan Başkanı’nın danışmanı olması . Keşke danışmanı olduğu eski ABD başkanı Reagan’ın zamanında olsaydı ya da şimdi Obama’ nın danışmanları bir adım atsa.

Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Doc. Dr. ILKAY ORHAN bir çok kişiye ve haber sitelerine bir elektronik mektup atıyor. Bu mektup da http://www.huffingtonpost.com adlı site den Bruce Fein’ in yazısını Türkçeye çevirerek herkesi duyarlı olmaya çalışmış.

Bu mektupta ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirmiş.. Ermenilerin bu iddialarının son derece asılsız olduğunu belirten Fein, Reagan’ın başkan olduğu 1981′de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söylemiş.

Bu haber de ayrıca dikkat çeken Fein’in açıklamaları şöyle:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdü.’’

“Beyaz Saray araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor…”

Bunlar hepimizin bildiği şeylerdi ama sonun da bunu Dünya da anladı. Sayın Orhan’ a teşekkür ettikten sonra şu noktalara değinmek istiyorum.

Bruce Fein’in dediklerine diyeceğimiz yok ama neden şimdi de 1981 yılında değil? O zaman madem böyle bir araştırma yapılmış ve sözde Ermeni soykırımın asılsız olduğu açığa çıkmış neden 29 yıl beklenmiş? Bu soruların da yanıtlarını verseydi keşke. Lakin bu da bir gelişmedir. Her sene bizi tehdit ettikleri lobi faaliyetlerinde bunu kullanabiliriz. Asıl arşivleri açmaya yanaşsalar, görecekler ki böyle bir soykırım yoktur. Fein, çok iyi söylemiş arşivleri neden açmadıklarını. Çünkü onlar da biliyor. Bu iddiaların asılsız olduğunu.

Bir de Fein’in bir diğer eleştirdiğim noktası; Bunu keşke bir basın toplantısıyla duyursaydı. Belki de duyurdu ama biz duymadık fakat sanmam böyle bir açıklama olsa mutlaka duyulur. Sanal ortamlar da bir sürü iddia dolaşıyor. Ayrıca sanal ortamlar da fazla dikkat edilmiyor bu durumlara. Fein’in yapacağı o 1981 yılında yapılan araştırmayı da alıp, buyurun alın demesi.

Madem o yapmadı iş bize düşüyor. Bu tür haberleri sayın Orhan’ın da dediği gibi sanal ve matbu ortamlar da deyim yerindeyse yaymak.

Bir yandan kalleş pkk ile uğraşırken bir yandan da bunlarla uğraşmalı. Bir çoğumuz pkk ile nasıl olsa devlet uğraşıyor diye oturuyor işte vatandaş fırsat. Sen de taşın altına elini sok. Yok bu mesajı şu kadar kişiye göndersin şu olacak bu olacak şeklindeki şeylerle uğraşacağına bunlarla uğraş. Onlar sana bir şey kazandırmaz ama bu kazandırır. Sırf sana değil tüm halkına kazandırır. Bu tür girişimler de bulunmadığımızdan bunlar tepemize biniyor. Ne demiş şair ‘’ Yumuşak başlı isem sanma ki uysal koyunum’’

Adamlar olmayan olaylardan bize karşı hep güç buldular biz de pısırık pısırık durduk. Artık durma zamanı değil.

Yalnız bunu yanlış anlamayın. Hakkınızı aramak gayesiyle faşizanca faaliyetlere girmeyin. Bu bizi haklı durumunda iken haksız durumuna düşürebilir. Her şeyin bir yolu yordamı var. Biz vatandaş olarak bunu yetkilere duyurmalıyız. Onlarda gereğini yapmalı. Yapmadı mı biz de o zaman halk olarak yine hah, hukuk çerçevesinde yapılmasını gerekeni yaparız ama bu olaya duyarsız kalacak bir siyasetçi olduğunu sanmıyorum. Var ise de halk onu bir daha seçmez, seçmemeli de .

Sayın Orhan’ın da dediği gibi DUYARSIZ KALMAYIN. BU VATAN BİZİM UNUTMAYIN.....

24,06,2010

17 Haziran 2010 Perşembe

facebook'un kapatılması çok yakın

İnternetin herkesin bildiği üzere faydası olduğu gibi zararı da var. Sanal dolandırıcıcıktan tutunda pornografiye aklınıza gelebilecek her türlü zararlı şeylerin olduğu internette faydalı şeylerde yok değil tabi ama faydalarını sayarak başınızı şişirmek yerine geçen gün bana gelen bir yazı üzerine konuşmak istiyorum.

Facebook, günümüzün en büyük sosyal paylaşım ağı bilindiği üzere. Bu sitenin de kurucusu Mark Elliot Zuckerberg. Zuckerberg diş hekimi baba ve psikolog annesinin tek çocuğu olarak 1984'te dünyaya geldi. İlk programını 10 yaşındayken yazdı. Lisedeki başarılı notlarıyla ABD'nin en saygın üniversitelerinden Harvard'a girdi.
İlk yılında, okulun en yakışıklı ve en güzel öğrencilerinin seçildiği facemash.com sitesini kurdu. Sitede Harvard'daki tüm öğrencilerin fotoğrafları vardı. Ancak fotoğrafları bulmak için, üniversitenin veri tabanına girmesi gerekmişti.
Veri tabanını hacklediği ortaya çıkan Zuckerberg, disipline verilince okulu bıraktı. Harvardlı öğrencileri internet üzerinde buluşturmak için ikinci sitesi olan Facebook'u kurdu. Facebook, 18 ayda ABD'nin en büyük arkadaşlık sitelerinden biri haline gelince, yatırımcılarından ilgisini çekti. Zuckerberg, yatırımcılarla bir akşam yemeğinde buluştuğunda yaşı küçük olduğundan alkol bile içemediğinden, gece boyunca gazoz içti. 18 ay önce kurduğu sitenin bir bölümünü wall street yatırımcılara 60 milyon dolara sattı.
Dünya çapında 2 bin 200 üniversite, 22 bin lise ve 2 bin şirketin buluştuğu facebook, 2010 itibari ile 400 milyon kişiye yakın üyesiyle dünyanın en çok ziyaret edilen 7. sitesi 25 yaşındaki Zuckerberg, bilgisayar endüstrisinin yeni Bill Gates'i olarak nitelendiriliyor.
Biz bu arkadaşın kurduğu siteyi çok benimsedik. Başlarda sadece İngilizce bilen kişiler olmasına rağmen şu anda sitenin dil seçeneklerinde Türkçe’nin olmasıyla oldukça ilgi gördü. Neredeyse insanlar zamanlarının hepsinin burada geçiriyorlar, sırf profillerine düzgün resim koyabilmek için orada burada resim çektiriyorlar. Başlarda bu amaçlar için kullanılsa da bu site bir süre sonra çeşitli işlere de alet olmaya başladı.
Hz. Muhammed’ e yapılan hakaretten sonra zaten oldukça tepki çekti. Bir grup arkadaş bu olaya karşı millatbook’u kurdu ama o sitenin de anadili İngilizce. Eğer o site dil seçeneklerine Türkçe’yi ekler ise facebook özellikle muhafazakar kesim dediğimiz kitleyi kaybedecek ama şu anda millatbook’un öyle bir girişimde olduğu söylenemez.
Daha sonra bu facebook siyasete de bulaştı hatta geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu buradan bir mesaj yayınladı.
Gelelim tüm bunları niye anlattım. Geçenlerde bana bir grup daveti geldi. Anti Tayyip Erdoğan… Tabi ki de üye olmadım. Ne anti Tayyip Erdoğan ne anti Kemal Kılıçdaroğlu ne de başka bir gruba. Çünkü onlar halkın seçtiği halkın güvendiği insanlar. Böyle iğrenç hitaplarla onları ve onları destekleyenleri kötülemem. Çünkü onlara anti demek onları destekleyenlere de anti demektir ki akp hükümeti bu ülkenin büyük bir çoğunluğunu temsil ediyor ne yani şimdi bu ülkenin çoğunluğunu hiçe mi sayacağız.
Dediğim o grubu incelemeye devam ediyorum. Orada şunu gördüm ki sadece Sayın Başbakan’a değil Yiğit Bulut’a da iğrenç hitaplar vardı. Bu arada bunun gibi gruplar oluşmaya devam ederse facebook’u da kapatabilirler. Youtube nasıl kapatıldı? Kişi hak ve hürriyetlerine saygılı olmadığından. Bu ne arkadaş sövmedik adam bırakmıyorsunuz!
Yiğit Bulut’a ‘’ ünlü dönek’’ demişler. Arkadaş bu nasıl bir hitap şeklidir! Yiğit Bulut’u sevmeye bilirsin ama bu iğrenç hitap ne? Hadi Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmiyorsun anladık. Sandıkta da bunu göstersin. Sevmeye bilirsin kafana silah mı dayıyoruz Kenan Evren gibi Oy ver oy ver diye. İster ver, ister verme kişisel tercih ama tepkini de belirtiyorsun da Yiğit Bulut’un suçu ne? Ona sandıkta cevap veremediğinden mi bu iğrenç hitap. Sonra bir gün facebook da kapatıldığında, facebook u da kapattılar youtube da yok anadan girer bacıdan çıkarsın.
Arkadaş! Sen böyle millet hakkında atım tutarsan, onların kişisel haklarına saldırırsan tabi kapatırlar. Aynı şeyi sayın Kılıçdaroğlu’na yapsalar ya da bir cumhuriyet yazarına dönek deseler senin gibi etmedik laf bırakmazsın da sen niye millete yapıyorsun.
Bir ata sözü vardır bilir misiniz? Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!!
17,06,2010

27 Mayıs 2010 Perşembe

hayat ne garip! utancın 50. yılı

Cem Karaca’nın ve Mahsun Kırmızıgül’ün birlikte düet yaptıkları bir şarkı vardı hatırlar mısınız?

Ne varsa dünyada bir rüya demek
Biraz da hayatı boşvermek gerek
Her şeyin çaresi sevmektir sevmek
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooof
Hayat çok garip

Gün gelir yalnizlik korkusu cöker
Hayat film gibi "son" yazar, biter
Dert etme kendine, gülümse yeter
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooff
Hayat çok garip

Yalan olur bir gün yalan
Yaşadığın aşkın sevdan
Yaradandır baki kalan
Hayat ne garip offf
Hayat çok garip

Hayat Ne Garip adlı bu şarkıyı 50 sene öncesinde olduğunuzu düşünerek dinlemenizi öneririm. Tam 50 yıl oldu. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilişi tam 50 yıl.
Aslın da orada idam edilen sadece onlar değil bir halk tı. Halkın iradesiydi. Bir başbakan bir bakan ama ondan öncesi halkın seçtiği bir insandı ve işin garip yanı sonra bu idamların olmasını sağlayan zihniyet yanlış yapmışız dedi. İşte karşınızda hayat ne garip dedirten bir tablo.

Adnan Menderes, halkının verdiği güçle gitti dar ağacına. Yalnız bu kenan evrenin arkasına sığındığı kafasına silah doğrultarak oluşturulan bir güç değildi. Halkın hür iradesiyle oluşmuş bir güçtü.

Adnan Menderes, bu topraklara duyduğu aşkla sevgiyle gitti o ağaca
Yalan olur bir gün yalan
Yaşadığın aşkın sevdan
Yaradandır baki kalan
Hayat ne garip offf
Hayat çok garip
Daha sonrada sanki dalga geçer gibi özür dilediler. Orada olan onların bir akrabası olsa, eşi dostu olsa nasıl tepki verirlerdi acaba bırak halkın seçtiği bir insan olmasını sadece tanıdıkları bir insan olsa ne tepki verirlerdi?

Şunu hiç unutmayın bu topraklara hizmet eden birini astık ama kundaktaki bebekleri öldüren, masum insanları kalleşçe katleden, kadınlarımıza tecavüz eden birini asmadık. Bu tabloyu iyi görmek gerekir. Bir yanda halkın seçtiği bir insan bir yanda terörist başı.

Hiçbir insan asılmamalıdır. Cezası ne ise çekmelidir. Bizler Müslüman isek İslamiyet’in dediği gibi yaratılanın canını yine yaratan alır mantığıyla bakmamız gerekir olaya.

Bırakın sadece Müslüman olmayı Sosyalist isek Komunist isek o isek bu isek hepsinin temelinde önce insan yatar. Önce insan. İnsan olma bilinci.

Ve hala bu olayın suçlularını cezalandırmadık. Bırakın onları 12 eylül darbesini bile yapanları cezalandırmadık ama nedense Ergenekoncuları yargılamakla yetindik. Neden çünkü onlar şimdi ki iktidarı hedef almıştı. Arkadaş eğer darbecilere karşı isen hepsine karşı ol! Sadece sana yapılanları yargılamakla adalet yapmış olmuyorsun.

Ergenekon bir darbeye teşebbüs olayıdır. Madem teşebbüs yargılanıyor fiili yapanlarında yargılanması lazım. Niye yargılanmıyorlar? Niye 27 mayısçılar, 12 eylülcüler,28 şubatçılar yargılanmıyor? Ergenekoncularında yargılanması lazım darbecilerinde
Ben bunu söyledim mi herkes sözde destek oluyor ama fiile dökmeye gelince kimse yanaşmıyor. Elbet yapan cezasını bulur. Gönül ister ki bu dünya da cezasını çeksin ama…

Gün gelir yalnizlik korkusu cöker
Hayat film gibi "son" yazar, biter
Dert etme kendine, gülümse yeter
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooff
Hayat çok garip


27 MAYIS 2010 ( utancın 50. yılı)

20 Mayıs 2010 Perşembe

yazmak için yazmak mı okunmak için yazmak mı?

Her gün birileri bir şeyler yazıyor. Gazeteler, dergiler hatta her gün yeni kitaplar çıkıyor ama bu yazılanlar hangi amaçla yazılıyor hiç düşündünüz mü?



Bu kapsamda amaçlar çeşit çeşit ama toplumu eğitmek için yazanların sayısı oldukça düşük ya da toplum için yazdığını düşünüyordur ama kullandığı kelimeler, cümleler kısacası dili halkın anlayabileceği cinsten değildir. Hep dillendiriyorlar bu halk okumuyor diye ben de hep söylüyorum onlara kendinizde hiç suç aradınız mı ? Oturduğun yerden yorum yapmaktan kolay bir iş yoktur. Elini taşın altına sok deyince kimse yanaşmıyor.



İlk kitabım için yayınevi ararken oldukça edebiyatçıyla temas halindeydim. Çoğunluğu edebiyatın uzun uğraşlar sonucunda olacağını biraz daha çalışmamı söylediler. Peki şöyle söyleyeyim onlar çalıştı da kaç kişi okudu? Okuyan kişiden kişiye fark vardır evet katılıyorum ama böyle böyle halkımızı bilinçlendireceğiz. Halkımız zaten okuma fobisi olan bir halk biz bir de edebiyat yaptık mı iyicene soğuyor.



Okullarda neden en sevilmeyen ders edebiyattır hiç düşünüyor musunuz bunları? Edebiyat bizim edebiyatımız kültürümüz neden sevilmiyor bunları hiç düşündünüz mü? Öğrenciler edebiyatı sevmiyor deyip bir kenara çekilmek olmaz. Benim ne hocalarım oldu tüm derslerde uyuyan ama edebiyatı zevkle dinleten hocalarım oldu ama ne hocalarım da oldu edebiyat dersinde horultular arasında ders işlemek zorunda kalan. Halkı tanımak çok önemli.



O Müslüman o Hıristiyan yok onun gözü mavi bunun burnu uzun. Yok arkadaş eğer bir yazar belirli bir kesime yazıyor ise o yazar değildir. Çünkü yazar evrensel bir kelimedir ve adı üstünde evrensel yani herkese hitap etmeli. Öbürü nedir ? Egoisttir bence. Çünkü kendi çevresinin anlayabileceği şekilde yazıyor ve o çevre onu anladığı için onu destekler. Tanıdığımız insanlar zaten bizi destekler. Önemli olan tanımadığın insanlardan destek almaktır. Başlarda sıkıntı çekebiliriz ama böyle böyle bu halkı bilinçlendireceğiz.



İçimden yazmak geldi yazdım veya yazamasaydım edemezdim diyen bir çok entelektüel insanımız var. Halbuki onların görevi halkımıza yön çizmek olmalıydı. Kendi bencil zevklerini anlatmak değil, halkımızın derdine divane olması lazım.



Akşam yediği havyarı ya da ördeği değil pazar da domatesin neden pahalı olduğunu yazmalıdır. Eğer yazar halkını yansıtmazsa halk onu sevmez. Bazıları halkı düşünmüyor parasını nasıl olsa alıyor. İşte bu kişilere de medya patronları yapacağını yapmalıdır.



Sanatın sanat için yapılabileceği yerler de vardır. Yapabileceğiniz yer de yapın bunun sonuna kadar arkasındayım ama bir gazetedeki köşende yani halkın olduğu yerde sanatı toplum için yap.



Sanat hem sanat için yapılmalıdır hem de toplum için. Önemli olan yer ve zaman. Bu ince ayarı iyi yapmak lazım. Ben havyar yemeyi seviyorum diyebilirsin. Ye kardeşim afiyet olsun hele hele yerli havyarsa helali hoş olsun. Ama gidip de yok şuranın havyarını şuranın şarabıyla içtim yedim diye köşende yazma orası halkın bilgi alanı halkına sırtını dönme.



Senin orda olmanı sağlayan halan, amcan, teyzen olabilir ama indirecek olan halktır. Bak tarihe padişah bile olsa halk onu bile indiriyor sen kimsin?

20,05,2010

17 Mayıs 2010 Pazartesi

kavramları bilmemek

Hep şu kavramlar konusunda sorun yaşadığımızı dillendirir dururum. Kavramları teoride biliriz ama iş pratiğe dökmeye gelince nedense pek de işimize gelmez. Özgürlük deriz, adalet deriz ama iş kendi menfa aletlerimizi zedeliyor ise yan çizeriz halk deyimiyle.



Özgürlük nedir? Özgürlük, başkasının özgürlüğünü kısıtlamamak şartıyla istediğimizi yapmaktır. Nedir bunlar? Fikir özgürlüğü, vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vs. Bu hak bize doğuştan verilir. Fransız İhtilali’nden sonra farkına varsak da bunun doğuştan verildiğini hatanın neresinden dönersek kardır. Ama şu da bir gerçektir Osmanlı bunu kısmı de olsa gerçekleştirdi.



İslam dininin temelinde hoşgörü yatar. Bu hoşgörü sayesinde herkes birbirine saygılıdır. Dininde, işinde, gücünde bir bakıma özgürlüktür. Tam anlamıyla değildir ama temele baktığımızda bu yatar.



Şimdi gelelim neden bunları tekrar dillendirdiğime. Geçen gün sevgili yazarlarımızdan Av. Burak Canlı’ ya saldırı haberi geldi. Burak Bey ile bir çok site de beraber yazıyoruz arada bir de elektronik ortamdan mektuplaşıyoruz, yorumlarımızı paylaşıyoruz. Bir bakıma görüşlerimizle, fikirlerimizle kalemimiz aracılığıyla bu topraklara hizmet etmeye çalışıyoruz.

Gelin görün ki o mektubu alınca çok üzüldüm.



Hem Burak Bey’ e yapılanlardan dolayı hem de halkımız içinde cahil kesimin bir kez daha ortaya çıktığından. Yukarda bahsetmeye çalıştığım gibi kavram bilgimizde ki cahilliğimiz bir kez daha ortaya çıktı. Halbuki okullarımızda öğretilir, ailelerimizde öğretilir özgürlük başkasının özgürlüğünü zedelediği anda ortadan kalkar.



Düşünceler ne olursa olsun yanlış ya da doğru hiçbir kişiye düşündüklerinden dolayı bir saldırıda bulunamayız. Düşünce yanlış ise hukuk var. Kişi adalet karşısında cezasını çeker ama eğer doğru ise toplum tarafından desteklenir. Tabi düşüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı öznel kavramlardır lakin bu tür davranışlara girişilmemelidir. Bu tür davranışların doğurduğu sonuçlar tarih sahnelerine epeyce yer almıştır. Hitler ya da bir Mussolini yaptıkları ve sonucunda olanlar bunlar ne zaman unutuldu.



Hatırlarsınız aynı olay Rasim Ozan Kütahyalı’ ya da olmuştu. Daha yakın zamanda Taner Yıldız ve Ahmet Türk olayları da. Bu ülkeye ne oluyor Allah Aşkına!



Aynı toprak üzerinde kardeşçe yaşamak var iken ne oluyor böyle? Fikirlerimiz düşüncelerimiz farklı olabilir ama hepimiz bu ülke için icraatlarda bulunuyoruz. Aynı toprakları aynı bayrak aynı millet için savunuyoruz. Zaten bu amaç çerçevesinde değil iseniz bu topraklarda işiniz ne? Bir tek amacınız olabilir ona da bu toprakların, bu insanların izin vereceğini hiç sanmıyorum.



Çanakkale ve Kurtuluş Savaş’ları Emperyalist güçlere bu insanların kim olduğunu gösterdi. Yine olsa yine gösteririz. Onların amacı bu insanları birbirine düşürmektir. Bunun farkına varalım.



Şöyle bir durumda var. Bu topraklar da yaşayan insanların bir çoğu Müslüman’dır. İslam’ da yaratanın canını yine yaratan alır ifadesi açıktır. Bir çoğumuz bu ifadeyi teoride biliyoruz ama fiile geçiremiyoruz. Asıl olan fiile geçirmektir. İşte bu fiile geçirme olayında da bazı güçler halkımızı kullanıyor. İşte bu yüzden çok okumalıyız. Çok bilgilenmeliyiz. Çok bilgilenmeliyiz ki başkaları bizi oynatamasın.



17,05,2010