gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

27 Mayıs 2010 Perşembe

hayat ne garip! utancın 50. yılı

Cem Karaca’nın ve Mahsun Kırmızıgül’ün birlikte düet yaptıkları bir şarkı vardı hatırlar mısınız?

Ne varsa dünyada bir rüya demek
Biraz da hayatı boşvermek gerek
Her şeyin çaresi sevmektir sevmek
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooof
Hayat çok garip

Gün gelir yalnizlik korkusu cöker
Hayat film gibi "son" yazar, biter
Dert etme kendine, gülümse yeter
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooff
Hayat çok garip

Yalan olur bir gün yalan
Yaşadığın aşkın sevdan
Yaradandır baki kalan
Hayat ne garip offf
Hayat çok garip

Hayat Ne Garip adlı bu şarkıyı 50 sene öncesinde olduğunuzu düşünerek dinlemenizi öneririm. Tam 50 yıl oldu. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilişi tam 50 yıl.
Aslın da orada idam edilen sadece onlar değil bir halk tı. Halkın iradesiydi. Bir başbakan bir bakan ama ondan öncesi halkın seçtiği bir insandı ve işin garip yanı sonra bu idamların olmasını sağlayan zihniyet yanlış yapmışız dedi. İşte karşınızda hayat ne garip dedirten bir tablo.

Adnan Menderes, halkının verdiği güçle gitti dar ağacına. Yalnız bu kenan evrenin arkasına sığındığı kafasına silah doğrultarak oluşturulan bir güç değildi. Halkın hür iradesiyle oluşmuş bir güçtü.

Adnan Menderes, bu topraklara duyduğu aşkla sevgiyle gitti o ağaca
Yalan olur bir gün yalan
Yaşadığın aşkın sevdan
Yaradandır baki kalan
Hayat ne garip offf
Hayat çok garip
Daha sonrada sanki dalga geçer gibi özür dilediler. Orada olan onların bir akrabası olsa, eşi dostu olsa nasıl tepki verirlerdi acaba bırak halkın seçtiği bir insan olmasını sadece tanıdıkları bir insan olsa ne tepki verirlerdi?

Şunu hiç unutmayın bu topraklara hizmet eden birini astık ama kundaktaki bebekleri öldüren, masum insanları kalleşçe katleden, kadınlarımıza tecavüz eden birini asmadık. Bu tabloyu iyi görmek gerekir. Bir yanda halkın seçtiği bir insan bir yanda terörist başı.

Hiçbir insan asılmamalıdır. Cezası ne ise çekmelidir. Bizler Müslüman isek İslamiyet’in dediği gibi yaratılanın canını yine yaratan alır mantığıyla bakmamız gerekir olaya.

Bırakın sadece Müslüman olmayı Sosyalist isek Komunist isek o isek bu isek hepsinin temelinde önce insan yatar. Önce insan. İnsan olma bilinci.

Ve hala bu olayın suçlularını cezalandırmadık. Bırakın onları 12 eylül darbesini bile yapanları cezalandırmadık ama nedense Ergenekoncuları yargılamakla yetindik. Neden çünkü onlar şimdi ki iktidarı hedef almıştı. Arkadaş eğer darbecilere karşı isen hepsine karşı ol! Sadece sana yapılanları yargılamakla adalet yapmış olmuyorsun.

Ergenekon bir darbeye teşebbüs olayıdır. Madem teşebbüs yargılanıyor fiili yapanlarında yargılanması lazım. Niye yargılanmıyorlar? Niye 27 mayısçılar, 12 eylülcüler,28 şubatçılar yargılanmıyor? Ergenekoncularında yargılanması lazım darbecilerinde
Ben bunu söyledim mi herkes sözde destek oluyor ama fiile dökmeye gelince kimse yanaşmıyor. Elbet yapan cezasını bulur. Gönül ister ki bu dünya da cezasını çeksin ama…

Gün gelir yalnizlik korkusu cöker
Hayat film gibi "son" yazar, biter
Dert etme kendine, gülümse yeter
Hayat devam ediyor bak
En güzel şey mutlu olmak
Gideceğiz çırılçıplak
Hayat ne garip ooff
Hayat çok garip


27 MAYIS 2010 ( utancın 50. yılı)

20 Mayıs 2010 Perşembe

yazmak için yazmak mı okunmak için yazmak mı?

Her gün birileri bir şeyler yazıyor. Gazeteler, dergiler hatta her gün yeni kitaplar çıkıyor ama bu yazılanlar hangi amaçla yazılıyor hiç düşündünüz mü?



Bu kapsamda amaçlar çeşit çeşit ama toplumu eğitmek için yazanların sayısı oldukça düşük ya da toplum için yazdığını düşünüyordur ama kullandığı kelimeler, cümleler kısacası dili halkın anlayabileceği cinsten değildir. Hep dillendiriyorlar bu halk okumuyor diye ben de hep söylüyorum onlara kendinizde hiç suç aradınız mı ? Oturduğun yerden yorum yapmaktan kolay bir iş yoktur. Elini taşın altına sok deyince kimse yanaşmıyor.



İlk kitabım için yayınevi ararken oldukça edebiyatçıyla temas halindeydim. Çoğunluğu edebiyatın uzun uğraşlar sonucunda olacağını biraz daha çalışmamı söylediler. Peki şöyle söyleyeyim onlar çalıştı da kaç kişi okudu? Okuyan kişiden kişiye fark vardır evet katılıyorum ama böyle böyle halkımızı bilinçlendireceğiz. Halkımız zaten okuma fobisi olan bir halk biz bir de edebiyat yaptık mı iyicene soğuyor.



Okullarda neden en sevilmeyen ders edebiyattır hiç düşünüyor musunuz bunları? Edebiyat bizim edebiyatımız kültürümüz neden sevilmiyor bunları hiç düşündünüz mü? Öğrenciler edebiyatı sevmiyor deyip bir kenara çekilmek olmaz. Benim ne hocalarım oldu tüm derslerde uyuyan ama edebiyatı zevkle dinleten hocalarım oldu ama ne hocalarım da oldu edebiyat dersinde horultular arasında ders işlemek zorunda kalan. Halkı tanımak çok önemli.



O Müslüman o Hıristiyan yok onun gözü mavi bunun burnu uzun. Yok arkadaş eğer bir yazar belirli bir kesime yazıyor ise o yazar değildir. Çünkü yazar evrensel bir kelimedir ve adı üstünde evrensel yani herkese hitap etmeli. Öbürü nedir ? Egoisttir bence. Çünkü kendi çevresinin anlayabileceği şekilde yazıyor ve o çevre onu anladığı için onu destekler. Tanıdığımız insanlar zaten bizi destekler. Önemli olan tanımadığın insanlardan destek almaktır. Başlarda sıkıntı çekebiliriz ama böyle böyle bu halkı bilinçlendireceğiz.



İçimden yazmak geldi yazdım veya yazamasaydım edemezdim diyen bir çok entelektüel insanımız var. Halbuki onların görevi halkımıza yön çizmek olmalıydı. Kendi bencil zevklerini anlatmak değil, halkımızın derdine divane olması lazım.



Akşam yediği havyarı ya da ördeği değil pazar da domatesin neden pahalı olduğunu yazmalıdır. Eğer yazar halkını yansıtmazsa halk onu sevmez. Bazıları halkı düşünmüyor parasını nasıl olsa alıyor. İşte bu kişilere de medya patronları yapacağını yapmalıdır.



Sanatın sanat için yapılabileceği yerler de vardır. Yapabileceğiniz yer de yapın bunun sonuna kadar arkasındayım ama bir gazetedeki köşende yani halkın olduğu yerde sanatı toplum için yap.



Sanat hem sanat için yapılmalıdır hem de toplum için. Önemli olan yer ve zaman. Bu ince ayarı iyi yapmak lazım. Ben havyar yemeyi seviyorum diyebilirsin. Ye kardeşim afiyet olsun hele hele yerli havyarsa helali hoş olsun. Ama gidip de yok şuranın havyarını şuranın şarabıyla içtim yedim diye köşende yazma orası halkın bilgi alanı halkına sırtını dönme.



Senin orda olmanı sağlayan halan, amcan, teyzen olabilir ama indirecek olan halktır. Bak tarihe padişah bile olsa halk onu bile indiriyor sen kimsin?

20,05,2010

17 Mayıs 2010 Pazartesi

kavramları bilmemek

Hep şu kavramlar konusunda sorun yaşadığımızı dillendirir dururum. Kavramları teoride biliriz ama iş pratiğe dökmeye gelince nedense pek de işimize gelmez. Özgürlük deriz, adalet deriz ama iş kendi menfa aletlerimizi zedeliyor ise yan çizeriz halk deyimiyle.



Özgürlük nedir? Özgürlük, başkasının özgürlüğünü kısıtlamamak şartıyla istediğimizi yapmaktır. Nedir bunlar? Fikir özgürlüğü, vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vs. Bu hak bize doğuştan verilir. Fransız İhtilali’nden sonra farkına varsak da bunun doğuştan verildiğini hatanın neresinden dönersek kardır. Ama şu da bir gerçektir Osmanlı bunu kısmı de olsa gerçekleştirdi.



İslam dininin temelinde hoşgörü yatar. Bu hoşgörü sayesinde herkes birbirine saygılıdır. Dininde, işinde, gücünde bir bakıma özgürlüktür. Tam anlamıyla değildir ama temele baktığımızda bu yatar.



Şimdi gelelim neden bunları tekrar dillendirdiğime. Geçen gün sevgili yazarlarımızdan Av. Burak Canlı’ ya saldırı haberi geldi. Burak Bey ile bir çok site de beraber yazıyoruz arada bir de elektronik ortamdan mektuplaşıyoruz, yorumlarımızı paylaşıyoruz. Bir bakıma görüşlerimizle, fikirlerimizle kalemimiz aracılığıyla bu topraklara hizmet etmeye çalışıyoruz.

Gelin görün ki o mektubu alınca çok üzüldüm.



Hem Burak Bey’ e yapılanlardan dolayı hem de halkımız içinde cahil kesimin bir kez daha ortaya çıktığından. Yukarda bahsetmeye çalıştığım gibi kavram bilgimizde ki cahilliğimiz bir kez daha ortaya çıktı. Halbuki okullarımızda öğretilir, ailelerimizde öğretilir özgürlük başkasının özgürlüğünü zedelediği anda ortadan kalkar.



Düşünceler ne olursa olsun yanlış ya da doğru hiçbir kişiye düşündüklerinden dolayı bir saldırıda bulunamayız. Düşünce yanlış ise hukuk var. Kişi adalet karşısında cezasını çeker ama eğer doğru ise toplum tarafından desteklenir. Tabi düşüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı öznel kavramlardır lakin bu tür davranışlara girişilmemelidir. Bu tür davranışların doğurduğu sonuçlar tarih sahnelerine epeyce yer almıştır. Hitler ya da bir Mussolini yaptıkları ve sonucunda olanlar bunlar ne zaman unutuldu.



Hatırlarsınız aynı olay Rasim Ozan Kütahyalı’ ya da olmuştu. Daha yakın zamanda Taner Yıldız ve Ahmet Türk olayları da. Bu ülkeye ne oluyor Allah Aşkına!



Aynı toprak üzerinde kardeşçe yaşamak var iken ne oluyor böyle? Fikirlerimiz düşüncelerimiz farklı olabilir ama hepimiz bu ülke için icraatlarda bulunuyoruz. Aynı toprakları aynı bayrak aynı millet için savunuyoruz. Zaten bu amaç çerçevesinde değil iseniz bu topraklarda işiniz ne? Bir tek amacınız olabilir ona da bu toprakların, bu insanların izin vereceğini hiç sanmıyorum.



Çanakkale ve Kurtuluş Savaş’ları Emperyalist güçlere bu insanların kim olduğunu gösterdi. Yine olsa yine gösteririz. Onların amacı bu insanları birbirine düşürmektir. Bunun farkına varalım.



Şöyle bir durumda var. Bu topraklar da yaşayan insanların bir çoğu Müslüman’dır. İslam’ da yaratanın canını yine yaratan alır ifadesi açıktır. Bir çoğumuz bu ifadeyi teoride biliyoruz ama fiile geçiremiyoruz. Asıl olan fiile geçirmektir. İşte bu fiile geçirme olayında da bazı güçler halkımızı kullanıyor. İşte bu yüzden çok okumalıyız. Çok bilgilenmeliyiz. Çok bilgilenmeliyiz ki başkaları bizi oynatamasın.



17,05,2010

12 Mayıs 2010 Çarşamba

ygs de yaşanan skandalın perde arkası

Bir çok yer Y.İlker Şahin’in ygs sonuçları geziyor. Adayın açıklanan netleriyle açıklanan puanı arasındaki uyuşmazlık herkesin dikkati ni çekiyor. Halbuki çoğu kişi ösym’nin görme engelliler için yürüttüğü uygulamayı bilmiyor ve hemen komplo teorileri çıkarıyor. Yok Mehmet Ali Şahin’in oğlu yok Uşak Emniyet Müdürü’nün oğlu yok şu yok bu ösym de torpil dönüyor vs vs.

Öncelikle bu kişinin bilinçli olarak sınav sonucuna bakıldığına ve basına sızdırıldığına inanıyorum. Çünkü ülkemiz de bir çok görme engelli vatandaşımız var ve hepsine aynı uygulama yapılıyor ama neden sadece bu şahsın sonucu üzerinde duruluyor. Bu bir karalama kampanyasıdır.

Evet Ösym geçen sene bir skandala imza attı ama sadece bir davranıştan genellemeye varamayız. Bu adayımızın çeşitli yerlerden TC kimlik numarasına ulaşabilirsiniz – birileri kişi hak ve özgürlüklerine bakmaksızın sanal ortamlara verdiğinden- ve sgk da kontrol ettirebilirsiniz. Adayımız görme engelli ve görme engellilerin Türkçe netleri dışındaki netleri açıklanmıyor sadece puanları açıklanıyor. Zaten şekilli sorulardan muaflar ayrıca sınava çeşitli gözetmenler aracılığıyla giriyorlar. Hadi birilerinin dediği gibi torpil oldu. O zaman tüm görme engelli vatandaşlarımıza torpil yapıldı. Neden olaya böyle bakmıyorsunuz da araştırmadan etmeden bu şahsı suçluyorsunuz.

Ayrıca yapılan açıklama da şöyle;

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, söz konusu puan kartının, görme özürlü bir adaya ait olduğunu ve onlara özel bir değerlendirmenin yapıldığını belirterek şöyle konuştu:
"Adayın sadece Türkçe’de değil tüm testlerde doğru ve yanlışları var. Görme özürlü adaylar, şekilli soruları cevaplamadıkları için, kafa karışıklığına neden olmasın diye Türkçe dışındaki doğru ve yanlış sayılarını vermiyoruz. Verildiğinde bu kez de kıyaslamalar yapılarak, onun üzerinden yanlış yorumlar yapılabiliniyor.
Bundan sonraki sınavlarda, puan kartlarının altına not düşmemiz en doğrusu olacaktır.
Ortada bir yanlışlık ya da kasıt bulunmuyor. Sadece eksik bilgilendirme var. Bunu da telafi edeceğiz.''

Birisine iftira atarken onu suçlarken iyicene araştıralım. Benim de dershanemde görme engelli arkadaşım var. Ona bile dershanem de sınavlarda ayrı gözetmenler aracılığıyla sınav yapılıyor ayrıca puan hesaplanması da ayrı çünkü muaf olduğu sorular var. Napalım görme engelli diye bir de biz mi engelleyelim onu. Görme engelli olması onun suçu değil. Biz de bu durumu onun lehine çeviriyoruz. Onun da yaşamaya hakkı var.

http://www.trbhaber.com/haber-ygs-de-skandala-mi-imza-atildi-t2204.html bu adres de adayın hem sınav sonucu hem de sgk kaydı var. Girin inceleyin.

12,05,2010

7 Mayıs 2010 Cuma

neden geyik muhabbeti

Aslında bir çoğumuz bu soruyu sorarız ve cevap veremeyiz. Neden geyik muhabbeti denir, neden geyik vs vs sorular böyle çoğalır. Geçen gün benim de aklıma takıldı. Biraz araştırmayla başladım bazı bilgiler elde ettim. Şöyle başlayalım.

Neden geyik muhabbeti yaparız?

Bu biraz eskilere dayanıyor. 1900 lü yıllarda dünya da hızlı bir sanayileşme görülür. Bununla beraber ülkeler arasında ekonomik rekabet ve bunun doğurduğu sonuçlar görülür. Ham madde yarışı, teknoloji yarışı ve bunların tetiklediği sömürgecilik. Hayliyle ülkeler arasında böyle bir yarış var iken rekabetten doğan savaş da kaçınılmaz olur. 1914 de patlak veren 1.Dünya Savaşı’nın temel sebebi ekonomik yarış. Bu savaş ülkeler bir yana insanlara oldukça zarar vermiştir hem maddi hem manevi. Manevi boyutu daha fazla olacaktır ki bir çok insanın psikolojik sorunlar yaşadığını görürüz.

Tam bu sırada edebiyatta Dadaizm akımı açığa çıkar. Hiçbir kural tanımayan, akıl dışılığa ve anlaşılmazlığa sapan bir sanat akımıdır. 1.Dünya Savaşı sonrasında Tristan Tzara öncülüğünde ortaya çıkmıştır. Dadaistler, her türlü sanat ve edebiyat kuralına karşı çıktıkları için sanat anarşisti sayılmışlar.

Dünya yerinde durduğu gibi durmadığından 2. Dünya Savaşı’nda patlak vermesi kaçınılmazdı. Dünya yine bir savaş buhranı için girmiştir. Daha 1.Dünya Savaşı’nın yaralarını saramayan insanlar bir savaşla daha yıkılmışlardır ve bu seferki yıkımlar daha ağır olmuştur. Gerek maddi yönden gerek ise manevi yönden.

Bu sefer de 2.Dünya savaşı’nın yarattığı yıkım sonucu doğan sanat ve felsefe akımı egzistansiyalizm( varoluşçuluk) ortaya çıkmıştır. Varoluşçulara göre insanın kendisini yaratması ve aşması gerekir. Bunun için de insan, asıl varoluş gerçeklerine dönmelidir. İnsan, kendini aramalı, varoluş gerçeğini bulmalı, kendi özünü elde etmelidir.

Ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de patlak veren Soğuk Savaş dönemi. İnsanlar artık iyicene bunalmış, harap olmuştu. Özellikle de psikolojik olarak oldukça zarar görmüşlerdi.

Dünya’yı etkileyen bu genel savaşların yanında bir de ulusal kurtuluş savaşları. Ülkemizdeki gibi Kurtuluş Savaşı’mız gibi bir çok ülkenin bağımsızlık savaşları. Kıbrıs Savaşı, Kore Savaşı…. Savaş, savaş artık insanlar bu kelimeden iğrenir oldular.

Bu kadar savaş buhranları içinde yok olan psikolojiler boş şeylere yönelmeye başladılar. Hayatları amaçsız şekilde yönlendirmeye başladılar. İşte geyik muhabbeti dediğimiz o boş uğraş bu yollar da ortaya çıkmıştır. İnsanların savaşlar ve hayat zorlukları arasında sıkışmış hayatlarından. Bozulan psikolojilerden doğmuştur.

Şimdi bile çıkın sokağa gençler zor olanla uğraşmak istemiyorlar bile. Hayatlarını boş geçiriyorlar bir amaç çerçevesinde değil anı değerlendirmek için yaşıyorlar.

Peki neden geyik?

Aslında geyik hayvanına acıyorum bu yakıştırmaya maruz kaldığından. Hiçbir hayvan bu tür saçma işler için kullanılmamalıdır lakin bu vakitten sonra elden ne gelir. Her hayvan, her canlı bu dünyaya bir amaç için getirilir bu tür saçma bir şey için hiçbir canlının alet olmasını istemem. Geyik olayına gelir isek. Sanırım bu olayın sorumlusu Baron Münchausen.

St.Petersburg balmumu heykel sergisinin sergi organizatörü Jale Kuşhan, halkın dilinde dolaşan "geyik muhabbeti" sözünün de Münchausen'den geldiğini söyledi. Münchausen'in, hikayelerinden neden "palavracı" olarak anıldığının anlaşıldığını belirten Kuşhan, "Baron Münchausen, Alman asıllı bir hikaye yazarı. Baron, o yıllarda halk arasında 'palavracı' olarak biliniyor. Türkçe'ye çevrilen hikayelerinden okuduk ve gerçekten Baron'un yazdığı hikayelerin palavra olduğunu anladık. Mesela bir hikayesinde, 'Bir gün ormanda avlanmaya gittim ve karşıma bir geyik çıktı. Cephanem bittiğinden dolayı geyiği avlayamadım. Geyik de bana alay edermiş gibi baktı ve bende kiraz yiyordum. Kirazın çekirdeklerini tüfeğe koydum ve alnının ortasından vurdum. Geyik ilk başta biraz tökezledi ama kaçmayı başardı. Bir yıl sonra ormanda avlanırken bir geyik gördüm. Baktım geyiği tanıdım. Çünkü alnının ortasında kocaman bir kiraz ağacı vardı. Geyiği avladım ve kirazlarından yedim. Hayatımda yediğim en tatlı kirazlardı onlar' diye anlatıyor. Baron'un diğer hikayeleri de bunun gibi asılsız. Halk arasında 'geyik muhabbeti' sözünün Baron'un bu hikayelerinden geldiği söyleniyor" dedi.

Açıkçası bu bilgiler internetten. Ansiklopedilerde neden geyik muhabbetine neden geyik muhabbeti denir türünden bir bilgi yok. Varsa da ben görmedim. İnternette bulduğum bir diğer bilgi ise;

geyik muhabbetinin asil kökeni geyiklerin baş başa verip çene takırdatmasından ileri gelir. olay şöyle; ren geyikleri kisin ahırlarında üşüdükleri zamanlarda birbirlerine iyice sokulurlar, ancak boynuzlar birbirlerine çok iyi temas etmelerini engellediği için yine de çok yanaşamazlar birbirlerine ve üşürler. haliyle çeneleri titrer ve sanki kafa kafaya vermişler de konuşuyorlarmış izlenimi yaratır görüntü. iste geyik muhabbetinin asil kökeni budur

bir diğer bilgi ise

geyiklerin çok soğuk havalarda daha öncede yazılmış olduğu gibi donup ölmemek için bir araya toplanıp genelde çembere benzer bir şekil alıp nefes alıp vererek ortamı ısıtmaya çalışmaları insanların da bir araya toplanıp onlar gibi ağızlarını oynatmalarına benzetilmiş.

Türlü türlü bilgiler dolaşan internette konu ile ilgili mantığa yatkın olarak bu bilgileri buldum.
Hatta Sponge Bob’ un yaratıcısının bir röportajı vardı o nu da bulsam paylaşmak isterdim ama bulamadım. Aklımda kaldığı kadarıyla. Çizer eğlenmek için bir şeyler karalıyor ve bu kadar aptalca şeyi insanların sevebileceğine ihtimal vermiyordu ama tuttu. O kadar aptal şeyler izlenme rekorları kırıyor. Sponge Bob’ un da geyik muhabbetinden aşağı kalır yanı yok.

İnsanlarımız geyik muhabbetini bir ihtiyaç haline getirdiler. Yapamadan edemiyorlar. Yorucu hayat tempolarında nefes almak olarak algılıyorlar geyik muhabbetini. Halbuki bu olay belirli bir süre ile kısıtlı kalsa içim yanmayacak. Her dakika geyik yapan insanlarımız hayatlarını amaçsız yere harcıyorlar farkında değiller. Ve bu yüzden hep birileri tarafından kontrol ediliyorlar. Çünkü amaçsız yaşıyorlar.

07.05.2010

1 Mayıs 2010 Cumartesi

doğa için çal

Elimizdekilerin değerini hep kaybedince anlarız. Tıpkı ömür gibi. Ömrümüzün kıymetini ölünce anlarız. Keşke deriz. Keşke bu da olmasaydı ama artık çok geçtir.

Bize uzatılan elleri ya kırarız ya da harap ederiz. Hiçbir zaman kıymetini bilmeyiz. Tıpkı doğaya yaptığımız gibi. Doğanın bize verdiği nimetlerden hep fazlasını istedik ya da bencilce zevklerimiz yüzünden onu harap ettik. Şükretmesini bilemedik. Ağaçları kestik; üç beş tane ev yapabilmek için. Dağları oyduk; yollar yapabilmek için. Yollar yaptık ki üzerinden arabalar geçsin diye. Arabalar yaptık ki benzinle çalışsın ki doğal kaynaklarımızı sonuna kadar kullanalım diye ayrıca karbondioksit gazıyla dünyayı kaplayalım diye.

Doğanın bize verdiği cömertçe nimetlerin farkında değiliz. Avatar filmini hatırlarsınız. Orada tüm dünyaya doğayı nasıl yok ettiğimizi değişik bir dille anlatmaya çalışılıyor.

Ülkemiz de ise ağaçlar.net doğa için çal uygulamasını başlattı. Çeşitli insanlar doğa için kendilerinden bir şey veriyorlar. İlk olarak divane aşık gibi şarkısıyla şimdi ise uzun ince bir yoldayım şarkısıyla seslerini duyurmaya çalışan insanlar doğa için kendilerinden bir şeyi ortaya koyuyorlar.

Piiz, Murat Evgin, Gitarcı, Mahşeri Cümbüş gibi bilindik kişi ve grupların yanında halkımızdan kişilerde destekleriyle doğa için çalıyorlar.

Hep biz doğadan çaldık bu seferde doğa için bir şeyler çalıyorlar. İlk duyduğumda hoşuma giden bu kampanyaya herkesin desteklerini beklerim. Ağaçlar.net aracılığıyla çok rahat bir şekilde kampanya hakkında bilgi edinebilirsiniz. Facebook adlı paylaşım ortamından ya da ağaçlar.net den her iki şarkı için yapılan klipleri seyrede bilirsiniz.


01.05.2010