gencmanifesto kurulduğundan bu güne 33 ülke tarafından okuyucu bulmuştur. Aşağıda göreceğiniz sayacturka tarafından bu tesbitler yapılmıştır. Bu blogun hiçbir siyasi güç ile uzaktan yakından alakası yoktur. Tek amacı Türk Gencini daha iyi bir noktaya taşımaktır.

genmanifesto
genckalem92@gmail.com

desteklerinizi bekliyoruz

28 Eylül 2009 Pazartesi

Hangi yoldan gidiyorsunuz?

Hükümetin Kürt açılımı için çalışmaları sürerken, bir yandan da geçmişte yaşanan acı olayların izleri silinmeye çalışılıyor.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, 1980 askeri darbesi sonrası adı hep kötü muamele ve işkence iddialarıyla gündeme gelen Diyarbakır Cezaevi’nin taşınacağını açıkladı.
Eker, cezaevinin yerine de Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu bazı okulların yapılacağını söyledi.
Bakan Eker, “Diyarbakır’ın toplumsal hafızasında çok iyi hatırlanmayan, demokraside büyük yaralar bırakan cezaevini taşıyacağız” dedi.
Yaklaşık 45 dönümlük alanda yapılması planlanan Anadolu lisesi, Genel lise, ilköğretim okulu, anaokulu ve spor tesisleri için yaklaşık 24 milyon TL kaynak aktarılacağı öğrenildi.
Darbe sonrasında Diyarbakır Cezaevi’nde yatan çok sayıda kişi, ağır işkenceye maruz kalmıştı.
Bu kişilerden birçoğu yaşamını yitirirken, onlarca mahkum da sakat kalmıştı. İsyanlara sahne olan cezaevinde, açlık grevi eylemleri de yapılmıştı.
Hükümetin yaptığı bu davranış tarih kitaplarımızın sayfalarını tekrar karıştırmamızı sağladı.
Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi) ‘ nin kapatılması. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, “Genel Borçlar” anlamına gelir. Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı Devleti’ nin ekonomik ve mali yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.
Osmanlı Devleti 1854 yılında dış borçlanmalara başlamış ve 1874 yılına kadar 15 ayrı dış borçlanma yapılmıştır. Bu dönem içinde 239 milyon lira borçlanıldığı halde, hükümetin eline yanlızca 127 milyon lira geçmiştir.
Osmanlı Devleti, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak mali durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getiren Osmanlı Devleti, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale gelindi. 1874′ te devlet mali iflasın eşiğine geldi ve bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri’nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Hiç bir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879′da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881′de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı Devleti mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı.
Lozan Antlaşması ile, Osmanlı Devleti’ ni yarı-sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti.
Bu borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmiştir.
Türkiye Düyun-u Umumiye’ ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954′te ödedi bu dönemin sonunda; Fransa 1881′de Tunus’u işgal etti, İngiltere 1869 da Suveyş kanalının açılmasıyla daha da değerlenen Mısır’ı uzakdoğudaki sömürgelerine giden yolun güvenliği için 1882 de işgel etti, Avusturya 1908 de Bosna Hersek’i topraklarına kattı, Girit halkı 1908 de Yunanistan’a bağlandığını açıkladı, Bulgaristan 1908 de bağımsızlığını ilan etti.
Düyun-u Umumiye binası, İstanbul-Eminönü ilçesinde bulunmaktadır. Bina Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün emri ile İstanbul (Erkek) Lisesi ‘ne tahsis edilmiştir. İstanbul Lisesi (Kuruluş 1884) günümüzde bu binada eğitim vermeyi sürdürmektedir.
Hükümetimizin yaptığı bu davranış M. Kemal Atatürk’ ün yaptığı Genel Borçlar İdaresi ( Düyun- u Umumiye ) ‘ nin kapatılması olayı ile oldukça benzerdir.
M. Kemal Atatürk Genel Borçlar İdaresi’ ni halkımızın üzerindeki hazin öyküsünden dolayı kapatılmasına karar vermiştir ve bu binayı bir eğitim kurumu olarak hizmet vermesini istemiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’ nin yıkılmasından sonra kalan borçlar arasındaki en büyük yük Türkiye’ ye verilmiştir ama yine de T.C tüm borcunu kendine ait olmamasına rağmen ödemiştir. İstanbul Lisesi işte bu asil davranışın bir simgesi olarak varlığını devam ettirmektedir.
Lakin hükümetimizin Diyarbakır Cezaevi’ ni eğitim kompleksi yapması hangi davranışı simgelemektedir? Diyarbakır Cezaevi’ nin 12 Eylül Dönemi’ nin en fazla işkencelerin görüldüğü cezaevi olarak anıldığını bilmeyen yoktur. Bu cezaevinin eğitim kompleksi olarak hizmet vermesini isteyen sevgili hükümet mensupları acaba neyi amaçlamaktadırlar? Madem hüzünlü bir dönemin kalıntılarını silmek istiyorsunuz buyurun darbecileri yargılayın. Hayır amacınız kürt kardeşlerimize şirin gözüküp oy toplamak ise bunu baştan belirtin. Ama eğer demokrasiye katkıda bulunmak istiyor iseniz ilk önce darbecileri yargılayın ondan sonra onun kalıntılarını silmeye çalışın. Atatürk’ ün yolundan gitmeye çalışıyor iseniz onun davranışlarını örnek alarak gidiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder